Paylaş
Hangisinden başlayalım?
Şaşkınlık içinde bize sürekli:
‘‘Ne demek böyle?’’ dedirten sözlere mi değinelim...
Yoksa başımızı ellerimiz arasına aldırtan davranışları mı tartışalım?
Siyasetçilerin içine düştüğü duruma mı yanalım?
Kaybedilen zamana mı?
Bazı kısa saptamalarla yetineceğiz.
KREDİBİLİTENİN ÖNEMİ
Siyasetçiler, meslekleri gereği kredibiliteleri fazla yüksek insanlar değil.
Sanatçılar, kamuda görev yapanlar, bilim adamları; dünyanın hemen her yerinde siyasetçilere kıyasla ‘‘daha güvenilir’’ bulunur. Bu doğal. Siyasetçiler, çeşitli çıkar grupları arasında bir köprü olma görevini görüyorlar. Çıkarlar arasındaki çatışmaları yumuşatıyorlar. Yani, bir yerde ister istemez iki tarafa oynamak zorundalar.
Nasreddin Hoca misali, bir tarafa dönüp ‘‘Haklısın’’ diyecekler. Sonra karşı tarafa dönüp ‘‘Sen de haklısın’’ deme zorunda kalacaklar. Bu durumdan dolayı kendilerini eleştirdiğimizde, kızmayacaklar, dönüp ‘‘Ne yapalım, sizler de haklısınız’’ diyecekler.
Bu, siyasetçilerin bir işlevi. Doğal olarak da zamanla kredibilitelerini azaltıyor.
Demek ki bir siyasetçi, ‘‘kalan’’ kredibilitesini çok dikkatli harcamak zorunda.
Hele ön planda olan siyasetçiler için bu vazgeçilmez bir koşul.
Yoksa sonunda Çiller olunur.
SAPTAMALAR
Yaşanan olaylar ilk bakışta bize şu saptamaları veriyor.
Son günlerde tanık olduğumuz akıl almaz gelişmeler. Başbakan olarak Sayın Mesut Yılmaz'ın kredibilitesine darbe vurmuştur.
İkinci saptama daha da ilginç:
Bu noktaya tümüyle gereksiz bir durum sonunda gelinmiştir.
Yaşanan olaylarda geleceğe dönük saptamalar da vardır. Birisi şudur:
Bildiğimiz kadarıyla Sayın Yılmaz ve danışmanları siyasi strateji oluşturma, oluşturulan stratejileri yürütme ve daha da önemlisi, ‘‘krizleri yönetebilme’’ gibi konular için gerekli olan yetenek ve deneyime sahiptiler. Ama şimdi burada soru işaretleri doğmuştur.
Bu gibi soru işaretleri, siyasette bir anda ortadan kaldırılmaz, kısa zamanda cevaplanmazsa, gitgide yerleşirler.
SONUÇ
Ülkeler açısından önemli olan kişiler değil, kurumlardır. Son gelişmelerin dikkat edilmesi gereken bir başka yönü de bununla ilgilidir. Silahlı Kuvvetler'le ters düşen ANAP ve DSP olmamıştır. Gerginlik siyasi kişiliklerden kaynaklanmıştır.
Bu kadar kargaşaya rağmen kurumların karşı karşıya gelmemiş olmaları, olayların ‘‘sevinilecek’’ bir yönüdür.
Bundan bir yıl önce işlediğimiz bir fikri tekrarlayalım:
‘‘Toplumun en yetenekli bireyleri genel olarak dünyanın hiçbir yerinde siyasetçi olmuyor. Ağırlıklı olarak, sanata yöneliyor, bilime yöneliyor. İş dünyasına giriyor. Bu nedenle siyasi darbe aramak anlamsız. En iyi seçenek, bazı istisnalar dışında, siyasetçileri sık sık değiştirmek.’’
Batı'da ve Japonya'da yapılan bu.
Paylaş