Paylaş
Bono ve döviz piyasasında tanık olduğumuz gelişmeler bundan önce de birkaç kez yaşanmıştı. Faizler ortada fazla bir temel neden yokken kısa zamanda 20 puan kadar düşmüş, bunu yeni alım dalgaları izlemişti.
Geçmişle olan bu benzerlik yaşananları belki ilginç olmaktan çıkarıyor, ama profesyonellerin gözünde olayın önemini azaltmıyor. Aksine, bir yerde alınan pozisyonların riskini düşürüyor. Oyunu daha çekici kılıyor.
Meselenin arkasında şöyle bir mantık var.
VARSAYIM
Bir kere olaya tamamen kısa vadeli yaklaşmak gerekiyor. Önümüzdeki 3 aylık döneme bakalım.
Enflasyon oranının mevsimlik olarak düşük seyrettiği bir döneme giriyoruz. Buna ek olarak Ekonomi yönetimi kamu zamlarını neredeyse sıfırlamış ve geleceğe atmış durumda.
Bu durumda Tüketici Enflasyonu Nisan-Mayıs-Haziran döneminde yüzde 11-13 arasında kalabilir. Muhafazakar gidip yüzde 13 diyelim. Yıllık bazda hesaplarsak yüzde 63 eder.
Elbette aylık enflasyon rakamları Ağustos'tan sonra yine yükselmeye başlayacak ve bunlara bir süre sonra yeniden yapılması gerekecek kamu zamları da eklenecek. Yılsonunda enflasyon yüzde 63'ün epeyi üzerinde gerçekleşecek. (Unutmayalım Ocak-Mart döneminin enflasyonu yıllık bazda zaten yüzde 80 civarında.)
Ama bu bizi ilgilendirmiyor çünkü olaya kısa vadeli yaklaşıyoruz. Nisan-Mayıs-Haziran döneminin öncesi ve sonrasını bir kenara koyup yıllık enflasyon sanki yüzde 63 olacakmış gibi davranmak bize yetiyor.
Çünkü pozisyonlar Eylül ayıyla birlikte kapanmaya başlayacak. En azından, şimdi yapılan hesaplar bu varsayıma dayanıyor.
HESAP
Bono piyasasında alınan pozisyonların ikinci ayağı Ekonomi yönetiminin her fırsatta vurguladığı bir uygulama.
Devalüasyon oranı önümüzdeki ayların enflasyonuna paralel gidecek. Yani enflasyon oranı düşerse kurlar da daha yavaş artacak.
Bu durumda kur sepeti Nisan-Haziran aylarında yüzde 60 gibi bir oranda artacağa benziyor.
(Okuyucuyu yanıltmamak için bir kez daha tekrarlayalım. Bu Nisan-Mayıs Haziran aylarındaki kur artışının yıllık bazda hesaplanmış şekli. Yoksa 1998 yılında gerçekleşmesi beklenen devalüasyon oranı değil.)
Şimdi bunu bono faizleriyle kıyaslayalım.
En son satılan ve en çok işlem gören kağıtların yıllık bileşik faizi yüzde 107 diyelim.
Aradaki farkı hesaplayın, Nisan-Mayıs-Haziran döneminin döviz cinsi brüt reel faizini yüzde 27 olarak buluruz.
VERGİLER
Kurumsal yatırımcı açısından buna bononun stopajının bir kısmını geri eklemek gerekiyor. Diyelim yüzde 29.
Bireysel yatırımcı ise kazandığı faizden stopaja ek olarak ayrı bir vergi daha verecek. Stopaj ve vergileri ‘‘geri alamayan’’ bir yatırımcı faizin kabaca 4 puanı daha vergiye kaptıracak. Net döviz cinsi getiri bireysel yatırımcı açısından yüzde 23'e düşecek. (Geri alınabildiği takdirde stopaj yatırımcının işine geliyor.)
Bu aralar dünya koşullarında daha iyisi var. Ama yüzde 23 fazla kötü değil.
SONUÇ
Üç sonuç var.
Bireysel yatırımcının repoda, kurumsal yatırımcının bonoda kalması daha akıllıca. Bu bir.
Bonoyu dövizle fonlamak iyi kazanç bırakıyor. TL fonlaması ise pahalı. Bu nedenle pozisyonla açılıyor. Bu iki.
Bir de ksa vadeli bakıldığında sanırız piyasa faizleri bir miktar daha aşağı çekmeye çalışacak.
Bonodaki hareket devam edebilir.
Paylaş