Paylaş
Yemek deyince aklımıza hemen karın doyurmak gelir. Ancak bu kelimenin içerdiği kapsam çerçevesinde, yüzlerce belki de binlerce kitap yazılmıştır.
Yine de anlatacaklarımız bitti zannetmeyin.
Hele benim gibi hem aşçı hem lafçı olanların söyleyeceği hiç bitmez.
Bir de benim çok övgüye değer bulduğum yeme-içmeye ve sunmaya ilişkin kültürel değerleri araştıran halk bilimcilerimiz vardır.
Siz pek adını duymamış olabilirsiniz ama ilk nefeste aklıma gelenler; Nevin Halıcı, Fevzi Halıcı, Kamil Toygar, Artun Ünsal, Priscilla Mary Işın, Günay Kut, Sabri Koz...
Yıllarını halk bilim araştırmalarına vermiş kıymetli yazarlarımız vardır.
Onların yazdığı kitaplardan o kadar çok yararlanıyorum ki hepsine farkında olmadan bana öğrettiklerinden dolayı müteşekkirim. İyi ki yazmışlar ve araştırmışlar.
Biliyorum ki onlardan öğreneceğim daha çok şey var. Umarım ben de kendi ürettiklerimle, araştırmalarımla, hem yemekçilik kariyerimi ilerletir hem de karınca kararınca bir şeyler katabilirim mutfak dünyasına.
BİNBİR ÇEŞİT BİLGİ
Bazen mutfak sohbeti, bir bilmece çözmek kadar eğlenceli oluyor.
◊ Peki, iyi ama bu tatlıda şeker var, acaba Osmanlı İmparatorluğu’na şeker ne zaman gelmişti?
◊ Peki, Selçuklu Türkleri yoğurdu nasıl yapardı?
◊ Anadolu’ya yoğurt mayası ne zaman geldi?
◊ Avrupalılar Orta Çağ’daki o sert ve şekilsiz kurabiyelerini nasıl yumuşatıp, şekil verdiler?
Cevabı Beyrut asıllı bir arkadaşım verdi. Safran, zencefil, karanfil ve hurma gibi aromatik tatlandırıcıları Asyalı ve Orta Doğulular, İpek Yolu vasıtasıyla ya da savaşlarla taşımış, tanıştırmışlar.
O sırada da tahta kalıplarla kurabiyeler şekillenmeye, Arapların getirdiği baharatlarla da tatlanmaya başlamış.
Zaten Arapların, biz Türklerin mutfağına da çok yoğun katkıları olduğunu biliyordum. Bir de çok uluslu bir toplum mozaiği olan Anadolu’daki birçok yemeğin orijinalini araştırırken takılıp kalıyoruz çoğu kez.
Anadolu’da yüzyıllar boyu beraber yaşadığımız Anadolu Rumlarıyla, diğer topluluklarla olduğu gibi pek çok yemek alışverişinde bulunmuşuz. Dolayısıyla yemek kültürümüz oluşmuş.
İranlılarla yakın temasımızla pilav çeşitliliğini artırmışız, Rumeli göçmenlerinden yeni yeni börekler öğrenmişiz, Rumlardan, Ermenilerden meze ve ot kültürünü almışız.
Zaten bizim mutfağımızı bu denli renkli ve zengin kılan da bu kültür çeşitliliğimiz.
Ne güzel bir alışveriş değil mi?
Hem birilerinden bir şeyler öğrenmek, hem de o birilerine bir şeyler verebilmek yani paylaşarak yaşamak. İşte bu ve bunun gibi birçok kültürel konuyu bu değerli yemek bilimcilerimizden öğrendim.
Hepsine tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Paylaş