Paylaş
Soru sormaya, öğrenmeye o kadar çok meraklıyım ki, bu sözlerin nedenini düşüne düşüne bir de baktım ki Tatvan’a varmışız. Doğu’nun incisi, Bitlis’in birincisi diye anlatılan Tatvan, arkasındaki yeşil dağlar ve önündeki turkuaz renkli Van Gölü’yle müthiş bir turizm potansiyeline sahip.
Bir ucu Nemrut, bir ucu Süphan Dağı’na uzanan bir Akdeniz sahil kasabası görünümünde olan Tatvan’a hepimiz hayran olduk.
Göl kenarındaki 8 kilometrelik yürüyüş parkuru, parkları ve bahçeleriyle çok dost bir şehir.
PEYNİRLERİN KRALİÇESİ TULUM
Birinci Bitlis Peynir Fuarı’nın düzenlendiği alan ise göl kıyısındaydı. Doğu Anadolu Bölgesi’nin çeşit çeşit peynirlerinin arz-ı endam ettiği fuarda en çok tulum peynirleri ilgimi çekti. Çünkü bana göre peynirlerin kraliçesi tulum olmalı.
Özellikle Bitlis Güroymak ve Muş’un tulum peynirleri büyük fark atacak lezzetteydi. Hiç ısıl işlem görmeden, endüstriyel makine kullanılmadan, çok emekle yapılan tulum peynirinin tuz oranı da çok dengeliydi. Peynirci Kenan Aybay’a göre işin sırrı, yüzyıllardır aynı geleneksel yöntemlerle yapılması, 1 ay boyunca olgunlaştırılması ve Şirvan’dan getirilen kaya tuzunun kullanılması.
Geniş mera alanları, yüksek rakımdaki çok çeşitli endemik bitki türleri nedeniyle hayvanların sütünün aroması muhteşem. Bu da peynire lezzet veren en önemli etken.
Öte yandan peynircilik burada neneden toruna, dededen oğula geçen bir meslek gibi. Anadolu’nun pek çok peynirinden farklı olarak, içine mutlaka yabani bir ot çeşidi katılıyor. Fuarda neredeyse 16 çeşit farklı aromada ve farklı dokuda tulum peyniri saydım.
Bunların arasında, Ahmet Yamaç’ın ürettiği otlu tulum peynirini son derece yaratıcı buldum.
BOZ RENKLİ KEÇİLERİN SIRRI
Sıra keçi peynirlerini tatmaya gelince, o boz renkli keçilerin sırrını çözdüm. Yağ oranı düşük olmasına rağmen olağanüstü lezzetli bir aroması vardı. Ama ülkemizde halen en çok koyun peyniri tercih edildiği için keçi peyniri üreticileri biraz mahzundu.
En büyük şaşkınlığı ise kaşar peynirinde yaşadım. Çünkü biz hep Trakya ya da Kars kaşarını bilirken, Muş’un eski kaşarı hem artizan üretimi hem de lezzetiyle hepimizi büyüledi.
Yüzde 50-60 inek sütü ve yüzde 40 koyun sütünün karışımıyla yapılan kaşarın tarihi Muş’ta çok eski, dededen kalma yöntemlerle yapılıyor.
Geleneksel salamura peynirler ise yapıldıktan sonra küplere basılıyor. Üzerine bitki yaprağı kapatılıp, ters çevrilip, toprakta kazılan 60 cm’lik derinlikteki çukurlara gömülüyor.
Olgunlaşması için de en az 8-9 ay bekletiliyor. Tatvanlı Bayram Baran’ın bir anısı hepimizin yüzünü güldürdü.
Annesi kar yağınca, oğlum git şu ağacın altını kaz ve peynir küpünü getir diyor. Neredeyse 2 metre kazıyor ama peyniri bulamıyor. Aradan 2 yıl geçiyor ve peyniri buluyorlar. Ve sonuç muhteşem. Sıcak çayla ve Hizan balıyla beraber lavaşa dürüm yapıp yemişler.
Bize ilaç gibi geldi, özellikle içine katılan yabani sirmo otunun tadıyla beraber bambaşka bir lezzete bürünmüştü.
KADINLAR ARASI PEYNİR YARIŞMASI
Fuarın son gününde bir de kadınlar arasında peynir yarışması düzenlendi.
Evlerinde yapıp getirdikleri, peynirler arasında seçin yapmak zordu.
Çünkü ben de ilk kez bir peynir yarışmasının jürisinde yer almıştım.
Özellikle Hakkarili kadınların yaptığı peynirler, Türk peynircilik standardının çok üstündeydi.
Hepsi büyüklerinden gördüğü geleneksel yöntemle ama mutlaka içine özel bir ot çeşnisi katarak peynirlerini yapmışlardı.
Bay Köyü’nün pek çok hastalığa iyi gelen bir peyniri olan siyabolu peyniri, Pınarca Köyü’nün sirmolu peyniri, Yüksek Ova’nın lavaş peyniri, Durankaya Köyü’nün çaylıca peyniri hem tazeliği hem de ot çeşnili lezzetleriyle jüri üyelerini çok etkiledi.
Birinciliği Emine Hanım’ın bıttımlı yani menengiçli taze peyniri aldı.
Ama öyle bir lezzet ki, taptaze beyaz peyniri her ağzıma atışımda damağımı saran fıstık tadı beni tam kalbimden vurdu.
Birinciliği hatta onur ödülünü hak edecek kadar muhteşemdi.
En sonunda büyük bir heyecanla kadınlara sarılıp, tebrik ettim.
Benim için unutulmaz bir peynir tadım deneyimiydi.
Hepsinin ellerine sağlık.
Paylaş