Paylaş
statü sever,
belki gelir belki ek imkanlar sever,
şirketinin markasına aşk ile bağlıdır, renklerine hayrandır,
bulunduğu noktadan kaynaklı saygıyı sever,
gücü sever,
sadece bu mecrada da olsa (!) üstün olmayı sever,
bir alanın sahibi veya bir konunun yetkilisi olmaya gönülden bağlıdır
hatta kendini kendi özelliklerinle değil işinin nitelik ya da daha kötüsü nicelikleri ile ifade eder
ama insan sevmez.
Böyle yaygın bir hasatlığın pençesindedir iş hayatı.
…
Bundan dolayıdır ki; kendi yerini beğenmeyen,
kendi çabasına ve gelişimine değil fazlaca çevreye bakan,
yan masadakinin ne kazandığını pek merak eden, komşunun işi ya da firmasının bilinirliğini statü ile eşleştiren,
unvan peşinden koşan,
şirketin verdiği araç ile var olan
ya da bunların hepsine sahip olsa da, sahip olabildiği için kendini yüceltip diğer kimseyi sevmeyen büyük bir kulüp var.
…
O nedenle iş süreçlerinde atıllaşmalar,
yavaşlamalar, anlamsız ego savaşları, havalarda uçuşan mail savaşları, mobingler ya da keskin rekabetler görüyoruz.
Sonuç olarak tüm bunlarım toplamında ise hem kurum,
hem çalışanlar hem de tüm toplum kaybediyor.
…
İnsan sevmeyenlerin sebebi ve iş hayatında var olma süreçlerini çokça tartışmak mümkün.
Hatta iş hayatı üzerine yapılan kelamların büyük bölümünü işgal ettiklerini
söylemek fazla olmaz sanırım.
Ancak bu aşamada iki notum var;
-İnsan sevmeyen çalışanı bal olsa kurumunuza almayın; içerideki etkisi geri dönülmez olabilir.
-İnsan sevmeyen kurum veya yönetici ile aş olsa çalışmayın; hayatınızdaki ve sağlığınızdaki etkisi çok derin olabilir.
ŞahapT.
Paylaş