Paylaş
Şehrin 7’nci tepesinin adı, Şehzade 3. Mehmet’in sünnetini yapan, bu nedenle de ‘cerrah’ unvanıyla ödüllendirilen saray doktoru Cerrah Mehmet Paşa’dan geliyor. Sadrazamlığa kadar yükselen paşa için yapılan, adını taşıyan cami ilk durağınız olsun. 1593 yılında, Koca Sinan’ın halefi olan Mimar Davut Ağa tarafından inşa edilmiş. Klasik Osmanlı tarzındaki yapı günümüze dek ayakta kalmayı başaran az sayıdaki külliyeden biri. Hemen yan tarafında göreceğiniz altıgen türbedeyse sadece semte değil, bir tıp fakültesiyle onun hastanesine de ismini veren Cerrah Paşa yatıyor. Cami yangınlardan, minaresine yıldırım düşmesinden ve depremden de nasibini almış. Neyse ki geçirdiği onarımlarla günümüze ulaşabilmiş.
Bulgur Palas
Sokaklarındaki hazineler
Cerrahpaşa’nın yolunu tuttuğunuzda görmeniz gereken yapılardan biri de günümüze sadece kaidesi kalmış olsa da Arkadios Sütunu. Bugün yoğun bir yapılaşmanın etkisi altında olan Haseki Hürrem Camisi’nin yanındaki bölge, bir zamanlar İmparator Arkadios’un Arkadios Forumu yani meydanıymış. İmparator 402 yılındaki zaferlerini ilan etmek için Roma’daki Traianus Sütunu’na benzer bir sütunu şehrin 7’nci tepesine diktirmiş. İstanbul’u koruduğuna inanılan tılsımlardan biri kabul edilen sütunun üzerinde şehrin ufuklarını gözleyen güzel bir peri heykeli varmış ilk zamanlar. Civardaki binaların üstüne çökebileceği korkusuyla 715 yılında yıkılan sütundan bugün sadece iki bina arasına sıkışan ve büyük kısmı bir ağaç tarafından gizlenen kaidesi kalmış. Roma İmparatorluğu’nun izleri arasından 20’nci yüzyıl başlarına ışınlanmak içinse Bulgur Palas’la karşılaşmanız yeterli. 1. Ulusal Mimari’nin en güzel örneklerinden olan bina, 1912’de Giulio Mongeri tarafından Bolu Milletvekili ve bulgur tüccarı Mehmet Habib Bey için yapılmış. Üst katından harika bir deniz manzarası olan konak, 1920’lerden itibaren Osmanlı Bankası’nın mülkiyetindeydi. Bu etkileyici yapı 2021 yılında İBB tarafından, kültür merkezi olarak düzenlemek üzere satın alındı. Yeniden yaşama dönmesini heyecanla bekliyorum. 1. Ahmet’in damadı ve 4. Murat’ın sadrazamı olan Bayram Paşa için yapılan camiyi de görülecekler listenize alın. 1638’de Bağdat’ın fethinde şehit düşen ve adı İstanbul’un semtlerinden birine miras olan paşa, caminin yanındaki türbede yatıyor. 2. Bayezid’in sadrazamı için 1485’te yaptırılan Davut Paşa Camisi’yle Hekimoğlu Ali Paşa Camisi de bölgenin görülmeyi hak eden yapılarından.
Muhteşem klasikler...
Gezi kitaplarıyla ünlü John Freely tarafından “Ya muhteşem klasik yapıların son ya da yeni barok tarzının ilk örneği” olarak tanımlanan Hekimoğlu Ali Paşa Camisi’nin güzelliğine hayran kalmamak mümkün değil. Hoca Hüsrev adındaki bir memur tarafından 1586 yılında yaptırılan Ramazan Efendi Camisi, tüm sadeliğiyle tezat oluşturan son derece güzel İznik çinileriyle süslenmiş. Büyük bir külliyenin parçası olan 1782 yangınında hasar gören camiyi Mimar Sinan tekrar yapmış, inanması zor ama bu tadilatı yaparken tam da 96 yaşındaymış!
Kocamustafapaşa Caddesi’nin en sonuna doğru yolculuğunuza devam ettiğinizde, Kocamustafapaşa İlköğretim Okulu’na ev sahipliği yapan bir 19’uncu yüzyıl konağının yanında çok önemli bir dini kompleks çıkar karşınıza. Kocamustafapaşa Camisi’ne girer girmez sağa dönün, binanın sonuna kadar yürüyüp sola sapın. Burası Aziz Andreas Kilisesi’nin dış narteksi. Dışarıdan bakıldığında buranın eskiden bir kilise olduğunu anlamak mümkün ama son çalışmalarda orijinal binadan geriye kalanların çoğu yok olmuş. Kilise 1486’da bütün bu bölgeye adını veren Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiş. Derken Mustafa Paşa ile Yavuz Sultan Selim’in arası açılınca padişah öfkesinden paşanın yaptırdığı camiyi bile yıktırmak istemiş ancak araya Halveti Tarikatı Şeyhi Sümbül Sinan (1451-1529) girince cami ayakta kalmış. Sümbül Efendi öldüğünde, bahçedeki türbesi özellikle evlenmek isteyen kadınların uğrak yeri haline gelmiş. Gitmişken Altımermer Rum ve Surp Agop Ermeni kiliselerine selam vermeyi de ihmal etmeyin. Cemaatsiz kalmalarının hüznünü ve duvarlardan taşan yalnızlığı hissedeceksiniz.
Devasa külliye
Aşkın gücünü hissetmek içinse Hürrem Sultan Külliyesi’nin yolunu tutun. Yol yapımı nedeniyle ortadan ikiye ayrılan külliye, Fatih ve Süleymaniye’nin ardından gelen en büyük yapı gruplarından biri. Avrat Pazarı’nda 1539 yılında yapılan külliye; cami, medrese, darüşşifa, mektep, sebil ve aşevinden oluşmuş. Orijinal olarak tek minareli ve tek kubbeli yapmış camiyi Koca Sinan. Hürrem Sultan, adını taşıyan camide değil, büyük aşkının yanı başında; Süleymaniye Camisi külliyesinde yatıyor. Külliyenin darüşşifası 1550 yılında tamamlanmış, ilerleyen yıllarda kimsesiz ve muhtaç kadınların tedavi edildiği hastane, sonra da halk arasında ‘Haseki Zindanı’ ismiyle kadın hapishanesi olarak bir süre kullanılmış. Büyük hasar gördüğü 1894 depreminden sonra onarılan bina, asli görevine iade edilip tekrar hastane olarak hizmet vermeye başlamış.
Paylaş