Sabanur Kıraç

Haftanın müzikleri

12 Ekim 2014

****JUDAS PRIESTREDEEMER OF SOULSSony Music
Bugün heavy metal diye bir müzik türünden bahsediyorsak ve bu tür 30 yıldır milyonlarca insana ilham veriyorsa, Judas Priest’e çok şey borçluyuz. Heavy metal’in temelini atan oluşumlardan biri olan İngiliz grup, kariyerinin 17’nci albümüyle karşımızda şimdi. Birkaç yıl önce veda turnesi açıklayan, ardından kurucu kadrodan KK Downing’in (gitarist) ayrılmasıyla şok yaşayan, yerine genç gitarist Richie Faulkner’ı alarak yola devam etme kararı alan efsane grup, kaliteyi düşürmüyor. Bu, son yıllarda kulaklıklarımıza ulaşan en iyi heavy metal albümlerinden biri, sadece bu yılın en iyi heavy metal albümü değil yani. 63 yaşındaki vokalist Rob Halford hâlâ formda. 40 yıllık silah arkadaşı KK’nin yokluğunda Glenn Tipton yine döşemiş klasik, büyüleyici metal riflerini. Yeni ekürisi Richie Faulkner da ağabeylerinin yanında hiç sırıtmıyor, sanki yıllardır yanlarında. Priest’in 2014’te hâlâ ‘Sword of Damocles’ ve ‘Down in Flames’ gibi müthiş şarkılar yazabilmesi ne büyük lütuf. Kıymetini bilelim.

**UMAY UMAY & CEM ADRIANCAM HAVLİDokuz Sekiz Müzik
1994 ve ‘96’da yayımladığı ilk iki albümüyle alternatif müziğin en dikkat çekici isimlerinden biri olarak sivrilmişti Umay Umay. Müzik çalışmalarının yanı sıra; Kürtleri, eşcinselleri, devrimcileri ve Mardin’i anlattığı beş adet de kitabı vardı. 2002’deki ‘Ağzı Bozuk Aşk Mektubu’ albümünden beri ise müzik alanında sesi soluğu çıkmıyordu. Şimdi, son yılların dikkat çekici seslerinden Cem Adrian’la ortak bir albüm yaparak geri döndü. Bu aslında bir Cem Adrian albümü, bu neredeyse her saniyesinden belli oluyor. Zira Cem’in o artık alıştığımız ‘sürekli aynı kelimeyi tekrar etme üzerine’ kurulu beste yapısı bu albümün de temelinde duruyor. Arada Umay Umay, o tekrar eden kelimeleri seslendiriyor sadece, o kadar. Tamam, biraz abartılı bir yorum oldu ama anladınız ne demek istediğimi. Cem Adrian hayranları dışında pek kimseye öneremem bu albümü. Hem artık kaç yaşında insanların albümlerine ‘Cam Havli’ adını vermesi, ‘YaNNızlık’ adında şarkı yapması bir tek bana gülünç geliyor olamaz değil mi?

****EMMA SHAPPLINDUST OF A DANDYSony Music
Fransız şarkıcı Emma Shapplin, ‘90’ların ikinci yarısından beri pop müzik ve klasik müzik arasındaki köprülerden biri olarak dikkat çekiyor müzik dünyasında. Sesinin farklı katmanları var ve hepsini, şarkılarında farklı karakterler olarak kulaklarımıza ulaştırıyor. Onunki kimlikli, bol hikâyeli, hani ‘film gibi’ dediğimiz türden bir müzik... Kariyerinin dördüncü albümü ‘Dust of a Dandy’de ise işin içine biraz rock, biraz trip-hop, biraz da opera ruhu katıyor ve şimdiye kadarki en modern sound’lu işini ortaya çıkarmış oluyor. Emma’yı dinlerken ‘70’lerden bir Fransız filmi izlediğinizi düşünebilir, bir şarkı sonrasında ise bir Hollywood filminin romantik sahnesinde kendinizi hayal edebilirsiniz. Hatta yer yer karanlık sulara da giriyor Emma ve ‘90’ların bağımsız filmlerinde ‘kaybeden’ bir kadının sayıklamalarının olduğu sahnede buluyorsunuz kendinizi. Film gibi albüm, film gibi müzik... Kişilikli pop budur.

Yazının Devamını Oku

Ayrılamadığı için evlenenler

10 Kasım 2013
Her dört erkekten biri sevmediği bir kadına evlenme teklif ediyormuş. Dünyanın en ünlü çöp çatan sitelerinden biri olan Match.com’un 5 bin kişi üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre erkeklerin %25’i sevmediği, aşık olmadığı hatta cinsel olarak çekim bile duymadığı bir kadınla evleniyormuş.

Bu araştırma insanı şaşırtmalı ama kimseyi şaşırtmıyor! Neden? Çünkü etrafımızda bu şekilde evlenen bir sürü insan var.

Sadece (bu devirde bile) görücü usulü ile evlenenlerden bahsetmiyorum. Bugün en modern, en eğitimli, en düzgün erkekler bile aşk evliliği yapmayabiliyor. Anlayacağınız kadınlar “erkekler evlilikten korkuyor” geyiği yaparken erkekler sevmedikleri kadınlarla patır

patır dünya evine giriyor. Üstelik bu durum sadece erkeklerde değil kadınlarda da böyle.


İlişkiler artık o kadar yapışkan ki, alışkanlık her şeyin önüne geçiyor. Kavgalar artsa, saygı kaybolsa hatta güven yok olsa bile çiftler yine de bir türlü ayrılamıyor. Ya da ayrılsa bile kısa sürede barışıyor. Böyle düşe kalka yıllar geçiyor ve yaş kemale erince çok da romantik olmayan bir şekilde evlenme kararı alınıyor. Kısaca çiftler ayrılmayı becermedikleri için mutsuz olacaklarını bile bile evleniyorlar.

Bugün mutsuz ilişkilerini nikah masasına taşıyanların oranı yüzde 25. Yarın bu rakam ne olur kimse bilmiyor. Aşkın, sevginin ve tutkunun yerini alışkanlık aldıkça ayrılamadıkları için evlenenlerin sayısı artacak gibi gözüküyor. Durum böyleyken 1970’ten bu yana gerçekleşen boşanma sayısının yüzde 40 artmış olmasına da şaşmamak gerek.

Yazının Devamını Oku

Ayrılık sanatı

10 Kasım 2013
Ayrılık kararı hiçbir zaman kolay değildir. Bazen aylarca bazen de yıllarca düşünür insan ayrılmayı. Ama bir kez gerçekten karar verdi mi dönüşü yoktur aktır.

O karar da öyle kolay kolay alınmaz. Koca bir süreçtir ayrılmak. Önce bir kuşku düşer insanın için “Acaba mı” der. Sonra yavaş yavaş toplamaya başlar çakıl taşlarını. Ta ki artık bir kum tanesi dahi taşıyamayacak hale gelene kadar. İşte o andan sonra bir sabah uyanır ve hazır olduğunu anlar insan. Bir gece önce sorsalar hala “Onsuz yaşayamam” derken o sabah vücudundaki tüm hücreler “Gitme vaktini” haykırır ona. Çünkü ayrılık su terazisindeki o son damlayı bekler her zaman. Eğer o damla yerine varmadan karar verilirse de kalıcı olmaz çoğu zaman.

İnsan ilişkiye genelde kalbini dinleyerek başlar. Ama ayrılık kararını beyin verdirir genellikle. Hatta o kadar ki, içten içe ayrılık vaktinin geldiğini bilseniz de kalbinize yenik düşersiniz bir süre. Sizi gitmeniz gereken yoldan alı koyar kalbiniz. Eski güzel günleri, zamanında birbirinizi ne kadar sevdiğinizi ve aslında ne kadar mutlu olabileceğinizi pompalar. Biraz haindir kalp bu açıdan. Anı düşünür, kendini düşünür. Kırılmaktan, tekrar sevememekten veya sevilmemekten korkar.


Halbuki ayrılık işi cesaret işidir. “Seni seviyorum ama gel birbirimize dürüst olalım, mutlu değiliz sevgilim” demektir bazen. Bu açıdan da her ayrılık içinde biraz hüzün taşır. Çünkü bir taraf her zaman kırılır. Ama unutmayın ki birini terk etmek onu sevmemek değildir.


Kimse birlikte olduğu kişiyi üzmek ya da yüz üstü bırakmak istemez. Ama mutsuzsanız ayrılmak en büyük hakkınız. Karşınızdaki kişinin hislerini düşünürken kendi hislerinizi de yok sayamazsınız sonuçta. Çünkü mutsuz bir ilişkiyi sürdürmek sadece size değil ona da büyük haksızlıktır.

Ayrılık oyun değildir

Yazının Devamını Oku

Bir erkeği kendinizden ve ilişkiden soğutmanın en kolay yolları

30 Ekim 2013
Tabii ki her ilişki kendi özelinde farklıdır. Ama herkes için geçerli olan ve ilişki kitabında açıkça yazılı olmayan bazı kurallar vardır.

İşte karşınızdaki kişiden ne kadar hoşlanırsanız hoşlanın dikkat etmeniz gereken o en temel kurallar:

· Sosyal medya sapığı olmayın

Aman sakın ne Facebook’da ne Twitter’da ne de başka bi sosyal medya aracında sapıklığa bağlamayın! Öyle her fotoğrafını her hareketini beğenip, altına yorumlar yazıp, her tweetini retweetleyip, cevaplar yazmak yok! İlla sapıklık yapıp sosyal medyadaki her hareketini izleyecekseniz bunu en azından gizli yapın!

· İlk günden ilişki durumunuzu değiştirmeyin

Biriyle görüşmeye başladıktan ne kadar sonra Facebook’taki ilişki durumunuzu değiştirmelisiniz? Peki ne kadar sonra ilişki durumunuzu “onunla ilişkisi var”a getirmelisiniz? Kesinlikle ilk gün hatta ilk hafta değil! O daha çıkmaya başladığınız arkadaşlarına bile anlatmamışken ilişkinizin reklamını yapmaya başlamanız biraz umutsuz görünmenize neden olabilir. Bırakın ilk hareket ondan gelsin. Birkaç hafta sonra baktınız hala tık yok ilişki durumunuzu “ilişkisi var”a değiştirebilirsiniz.

· O yokken arkadaşlarıyla buluşmayın

Arkadaşlarıyla iyi geçinmeniz harika bir şey. Onların sizi sevmesi ve aralarına kabul etmesi de öyle. Ama ne olursa olsun unutmayın ki onlar sevgilinizin arkadaşları. Sevgiliniz etrafta yokken onlarla buluşmanız hiç hoş olmaz. Hala nedenini anlamadıysanız o, siz olmadan sizin arkadaşlarınızla buluşsa ne hissederdiniz bir düşünün!

· Ona onun size iltifat ettiğinden daha çok iltifat etmeyin

Yazının Devamını Oku

Olabilecek en kötü ilişki tavsiyeleri

27 Ekim 2013
İnternet çıktı mertlik bozuldu. Facebook’da şair olanlar mı dersiniz, Twitter’da komedyenliğe soyunanlar mı yoksa blog köşelerinde eleştirmenliğe girişenler mi?

Hepsinden bol bol vartık etrafımızda. Herkes biraz gazeteci, biraz fotoğrafçı, biraz da siyasetçi artık. Durum böyle olunca özlü sözler havalarda uçuşuyor. Bir yerlerinden edebiyat fışkırtmaya çalışan internet kullanıcıları bir anda fenomen oluyor. Bu bilgi ve ilgi kirliliği arasında insanın kafasının karışmaması, kötü tavsiyelerle yanlış yollara sapmaması ve sevdiği insanlara hata yapmaması neredeyse imkansız. Siz siz olun internette dolaşan her tavsiyeye kulak asmayın. Hele o tavsiye ünlü birinden geliyorsa arkanıza bakmadan o ortamdan uzaklaşın.

Neden mi? İşte size ünlülerden gelen ve asla kulak asılmaması gereken ilişki tavsiyelerine bazı örnekler:


• Socrates
“Ne olursa olsun evlenin. Eğer iyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eğer kötü bir eşiniz olursa filozof olursunuz!”
(Kısacası ya eş ya iş bulursunuz diyor!)


Yazının Devamını Oku

İçinizdeki Erkek Fatma’ya sahip çıkın

23 Ekim 2013
Annemle babam boşandığında daha ortaokuldaydım. Bir anda omuzlarımdaki yük artmış, evin küçük ve sevimli kızından evi çekip çeviren faturaları ödeyen küçük hanımına dönüşmüştüm.

O dönem basketbol takımının kaptanı olduğum, sporcu sütyenleriyle göğüslerimi bastırdığım, kız arkadaşlarımdan çok erkeklerle muhabbet etmeyi sevdiğim yıllara denk gelmişti. Küfretmeyi, bira içmeyi, otobüsün en arkasına oturmayı ve hepsinden de önemlisi otoriteye karşı çıkmayı marifet sandığım zamanlardı.

Giyinme tarzım bile bir anda değişmişti. Bol tişörtler kocaman pantolonlar, kulağımda kulaklıklar… En son istediğim ve düşündüğüm şey saçımın rengini değiştirmek, alışveriş ya da makyaj yapmaktı adeta…

Bir de en yakın arkadaşlarım erkeklerdi o aralar. Onların arasında daha rahat hissediyordum kendimi. Aynı müzikten aynı muhabbetten hoşlanıyor, hep beraber takılıyorduk. Anlayacağınız bildiğiniz Erkek Fatma’ydım aslında ama kimse öyle olduğumu söylemiyordu. Çünkü Erkek Fatma o yıllarda tek kaşlı, her önüne çıkan erkeği dövmeye meraklı baska bir kız arkadaşımızın lakabıydı.




Yazının Devamını Oku

Bayram tavsiyeleri

20 Ekim 2013
Yeni damatlara ve damat adaylarına bayram tavsiyeleri


• “Bayram trafiği hiç çekilmez şimdi, sonra gideriz” diyerek bayram ziyaretlerini erteleme!
• Sen oradayken eve yeni misafirler gelirse öküzlük etme, önce selam sonra yer ver.
• Kayınvalidenin ve kayınpederin bayramını SMS ile kutlayarak yırtamazsın, boşuna deneme!
• Evde bir şeyin bittiğinden dert yanıyorsa kayınvaliden, hemen fırla tüm puanları topla!
• Bayram ziyaretinde telefonunla mail bakmak, Facebook’a girmek ya da kayınvalide veya kayınpeder hakkında tweet atmak gibi tehlikeli sularda yüzme!
• Kız arkadaşın veya eşin aileni ziyarete geldiyse onları baş başa bırakıp içeride takılma!

Yazının Devamını Oku

Bir erkeğin adam olması için kaç kadın gerekir?

16 Ekim 2013
Hayatınızdaki erkeklerin hepsinin ilişkiler açısından belirli bir evrimin sonucunda karşınıza çıktığını fark ettiniz mi?

Kim bilir onu size kimler hazırladı? Kimler ona bir kadına nasıl davranılması gerektiğini öğretti? Kimler cefasını çekti de siz şimdi sefasını sürüyorsunuz acaba? Ya da belki de siz de evriminin bir parçasısınız ve onu olması gereken erkek olabilmesi için başka birine hazırlıyorsunuz? Kim bilir?


İşin gerçeği şu ki; bir adamın bugün olduğu kişi haline gelmesinde sayısız kadının emeği vardır. Ama hepsinden önce annesi atmıştır temellerini. Çünkü bir erkek, bir kadına nasıl davranacağın ilk önce annesinden öğrenir. Annesi oğlunu kızından çok kayırmaz, evde herkese eşit şartlar sağlar, çocuklarını yeteri kadar sorumluluk yükleyerek büyütürse, o erkek büyüdüğünde sevgilisine de aynı saygı ile yaklaşır, evlenince eşine de aynı şekilde davranır.


Her sevgilisi ayrı bir tecrübe kazandırır erkeğe. Sadece cinsel anlamda değil üstelik, duygusal anlamda da. Kadını bir obje olarak görmekten çıkıp ona karşı duygular beslemeyi ve hepsinden de önemlisi o duyguları gösterebilmeyi yaşadığı ilişkilerden öğrenir erkek.


O yüzden erkek dediğinin fabrika ayarlarına dönmesini istemezsin. Çünkü kadınları keşfetmeye başladığı ilk günleri, erkeklerin karanlık çağlarına denk gelir. İlk bakışta çekingen ve sevimli görünseler de bir mağara adamı kadar anlarlar kadın ruhundan. Romantizmi hiç beklemedik bir anda dilini karşısındaki kızın boğazına sokmak zannederler o zamanlarda. “Bak bir kıza öyle davranılmaz, önce saçını okşarsın, bir iki güzel söz söylersin, göğüslerine değil gözlerine bakarsın, sonra o da seni öpmek ister zaten” desen de anlamazlar bir süre.


Yazının Devamını Oku