Savunma hataları ile ilgili bir sunum yapılsa F.Bahçe bu konuda lider olur. Bazen şaka gibi geliyor insana bu kadar basit hatalar nasıl yapılır diye.
FENERBAHÇE geçen hafta Beşiktaş karşısında, belki de 20-30 yılda bir izleyebileceğimiz bir maç oynadı. 3-0’dan geri dönüşleri ve onurlu bir duruş sergilemeleri takdire şayandı. Rakibe saygı duyulacak, iş ciddiye alınacak, motivasyon ve konsantrasyon üst seviyede olacak... Geriye kaldı hocanın dediklerini sahada uygulamak.. Fenerbahçe’nin en çok zorlandığı olay, böyle müsabakalara, büyük maçlardaki gibi hazırlanamayışı ve iyi futbol oynayamayışı. Taraftar zaten her türlü şartta destek için hazır bekliyor. Yeter ki onların beklentilerine biraz cevap verilsin. Tıpkı geçen haftaki derbide olduğu gibi... Rizespor ligin son 6 haftasında müthiş bir çıkış yakaladı. İlk yarıda aldığı sonuçlarla düşmenin en kuvvetli adayı iken, küme düşme hattının üstüne çıkmayı başardı. Ama kendileri için tehlike hâlâ devam ediyor. Asıl önemlisi oynadıkları futbol ve sahada ortaya koydukları karakteristik duruş. Bununla beraber devre arası yapılan nokta transferlerin takıma olan katkılarını da bu haftaya kadar net bir şekilde gördük. Tabii burada yapılan transfer planlamasının doğruluğu da ortaya çıkıyor.
HATAYA MEYiLLi TAKIM
Coşkulu, istekli ve ateşli bir taraftarın önünde başlayan maçta daha ‘Acaba nasıl bir oyun olacak?’ diye düşünürken Rize’nin golü geldi. Gol de duran toptan oldu. Fenerbahçe ne çektiyse sezon başından beri defansif pozisyon yanlışlıklarından çekti. Tıpkı yenilen ilk goldeki gibi. İstekli olmak, agresif hareket etmek koşmak ve mücadele etmek bazen yetmez. Eğer pozisyon bilgisi eksik olursa hataya meyilli bir takım haline gelirsin. Her şey mükemmel iken maça 1-0 geride başlamak Fenerbahçeli futbolcuların iştahını hiç kesmedi, aksine daha da artırdı. Kurdukları baskılı oyunda bulmaları gereken tek şey pozisyonlardı.
HÜCUMDA GEREKSiZ TELAŞ
F.BAHÇELi futbolcular 1-0 geriye düştükten skoru lehlerine çevirmek için çok uğraştılar. Orta alandaki baskılı futbol iyiydi. Fakat hücum bölgesindeki telaşlı oyun birçok şeyin önüne geçti.. Ama golü de yine duran toptan Serdar Aziz’le buldular. Bu golden sonra kurulan baskı fazla pozisyon getirmese de, nihayetinde Soldado ile öne geçmeyi de bildiler.
RiZE ‘TAŞ GiBi TAKIM’ OLMUŞ! TEBRiKLER
DEVRE biterken Rizespor’un 10 kişi kalması F.Bahçe’nin sahip olduğu avantajlara bir yenisini eksikledi. Eksik kalan rakibine karşı fazla olduğunu hissettirmenin yolu, top neredeyse orada kuracağın baskıdan geçer. Fenerbahçe ikinci devre bunu yapmaya belki çalıştı ama inanılmaz pas hataları yapmaları maçı zora soktu. Her çıkışta, her atakta topu rakibe teslim ettiler. Bu zaafın üzerine topsuz oyunda zayıf kalmaları da eklenince kalelerinde ikinci golü gördüler. Defans hataları ile ilgili bir sunum yapılsa Fenerbahçe bu konuda sanırım lider olur. Hakikaten bazen şaka gibi geliyor insana bu kadar basit hatalar nasıl yapılır diye? F.Bahçe’deki bu dengesiz gidişat devam ederse, taraftara şartlar ne olursa olsun rahat bir maç izlettiremeyecekler gibi görünüyor. Rizespor’u tebrik ediyorum. Hani derler ya; taş gibi takım. Gerçekten de öyle olmuşlar.
F.Bahçeliler alkışı daha fazla hak etti. Neden mi? “Benim büyüklüğümü bulunduğum konum belirlemez” haykırışıyla hareket ettikleri için.
UZUN yıllardır derbi oynayan ve izleyen biri olarak dün benim için bir ilkti. İki takımın lig hedefleri çok farklıydı. Hep konuşuruz, yazarız ‘derbilerin favorisi yoktur, ne olacağını bilemezsiniz’ diye. Bu, sahada parametrelerin değişmesiyle gerçekleşen bir durumdur. Stattaki atmosfer o kadar canlıydı ki, Beşiktaşlı futbolcuların da futbol isteği ile farklı bir noktaya geldi. Ve neticesinde öyle bir maç başlangıcı oldu ki, bir anda skor 2-0 a geldi. Bu gollerde Başkahraman Gökhan Gönül’dü. İlk golü attı, penaltı yaptırdı. En güzeli de attığı golden sonraki tavrıydı. Bravo Beşiktaş için coşku, istek ve doğru oyun sahada olunca ilk 15 dakika, hele bir de rakip pozisyon hataları içerisinde iken bu skoru yakalamak zor olmadı.
Maçın adamı: Dirar.
DIRAR FIRSATI KAÇIRDI
Fenerbahçe için o kadar zor bir süreç yaşanmaya başladı ki, deplasmandasınız, iki gol yemişsiniz ve buradan geri geleceksiniz.. Bunun için birçok şeyi sahada doğru yaparken kalende bir gol daha görmemen lazım... Fenerbahçe, orta sahada Beşiktaş’ın baskısını kıramayınca üstünlük hep siyah beyazlılarda kaldı... Pozisyon üretmede çok zorlandı. Ona rağmen maça ortak olma sansını Dirar’la yakaladı ama Mirin buna izin vermedi... Defansif hatalara bir yenisini de ekleyen Fenerbahçe’de, bu hatayı affetmeyen Burak oldu ve kimilerine maçın bittiğini ilan eden golü attı.
YANAL’IN DOKUNUŞLARI
İKİNCİ yarıya Ersun Yanal iki değişiklikle başladı. Beşiktaş ise 3-0 önde olmanın getirdiği avantajla, kontrollü ve dengeliydi. Yapılan değişiklikler Fenerbahçe’nin biraz hareketli olmasını sağladı. Dirar’ın ortasında Zajc ile gelen gol ve ardından Sadık’ın kafayla attığı gol bir anda dengeleri bozdu. Bu gol Fenerbahçeliler’in moralini yükselttiği gibi, Beşiktaşlılar’ı strese soktu.
ALKIŞIN BÜYÜĞÜ FENERBAHÇELiLER’E
Oyun stratejisi maçtan önce bellidir, önemli olan sahaya çıkıldığında başarıyla uygulayabilmektir onu. Ersun Hoca, başladığı 11‘e baktığımızda orta sahayı kalabalık tutup, rakibi o bölgede kontrol etmek üzere tasarlamış planını. Amaç alan paylaşımının iyi yapılması ve rakibe tehlikeli bölgeye geçiş izni vermemekti. Bunları uygulayamadığın an, sıkıntıların başladığı andır. Ama telafi etme yolu tehlikeli bölgeye taşınınca da yapılması gereken alan ve adam savunmasına geçilmesidir. Pozisyon bilgisinin devreye girdiği yerdir bu. Tüm bunları doğru yaparsanız oyuna hâkim olursunuz ama bunlardan biri olmazsa tehlikelerle yüzleşirsiniz. Bütün bu düşündüklerimi sahada görmeyi beklerken daha maçın başında işlerin yanlış gittiğini gördük. Rakibe 4 dakikada 3 pozisyon verdik ve golüde yedik. Golü yememizin sebebi de rakibin hızlı ve hareketli oyununu engelleyememiş olmamızdı. Kalabalık oynarken en kolayı pozisyon almayı bilmektir, ama maalesef bunu da yapamadık ve maça 1-0 geride başladık.
KALABALIK AMA SAVUNMASIZ!
Burada dikkat edilmesi gereken nokta tuzağa düşmemekti. Rakibin amacı ilk golü atmaktı. İstedikleri maçın başında gerçekleşti. O zaman planlarını devreye sokması için zemin erken oluşmuştu. Zenit’in hızlı ve etkili çıkışlarla hucum gücü yüksek bir kadrosu sahadaydı. İşte, tuzak dediğim de rakibin bize topu vermiş olmasıydı. Biz topa ve oyuna hâkim olmaya çalışırken, rakip de hızlı hucum planını uyguladı. Aslında Zenit, ‘top ve oyun bizde derken gol atabilen” bir rakip. Evet, topa sahip olmaya başladık; hatta yerden ve hızlı oyuna geçtik. Tehlike boyutumuz da artınca dengeyi kurduk ve oyuna ortak olduk. Penaltı diye beklediğimiz bir pozisyonda yakaladık, fakat hakem es geçti. Maalesef bu arada tuzağa düştük ve 2. golü de yemiş olduk. Yanal, orta saha da kalabalık oynamayı seçerken bu bölgedeki futbolcuların defansif görevlerinden uzakta olmasını anlayamadım. Neyse ki bizleri ümitlendiren harika bir gol geldi. Mehmet Topal, kariyerinin en güzel gollerinden birini, hem de sol ayağı ile attı.
25 DAKİKALIK ÜSTÜNLÜK
Devre arasında yapılan yanlışların konuşulacağı ve müdahalelerin yapılacağı düşüncesiyle ikinci yarıya bir ümitle başladık. Alper-Tolgay değişikliği müdahalenin ilk adımı olarak gördük ve oyunun dengesindeki pozitif değişikliği de hissettik. Dikkat etmemiz gereken tek şey, rakibin etkili hücumlarının önüne geçmekti. Sahada 25 dakikalık bir üstünlüğümüz oluştu. Fakat bu sürede de etkili olabilecek bir pozisyon üretemedik. Dedik ya, siz oynarken bir anda gol atabiliyorlar bir tilki kurnazlığıyla. Hiç farkına varamıyorsunuz. Evet, 3. golü de bu şekilde yedik. Gerçi Moses’ın top kaybı başlangıçtı ama sonrasındaki zincirleme hatalar bize pahalıya patladı. İster tecrübesizlik deyin, ister sahadaki pozisyon veya bireysel hatalar... Sonuç itibariyle üzüntü yaşadığımız bir maç oldu...
Maçın adamı: Azmoun
Bu nedenle Trabzonspor dünkü maçta dikkatli olmak zorundaydı. Alanyaspor’un topu kaptığında direkt Trabzonspor kalesine kadar gidecek sadece kanat değil aynı zamanda orta saha futbolcularına sahip olması, Akdeniz ekibi adına önemli bir silahtı. Ozan ve Efecan ile de bunu sık sık yaptılar zaten.
Trabzonspor’da Sosa’nın yanında Yusuf ve Abdulkadir Ömür gibi isimler hücum rolünü üstlendiler. Geliştirilebilen tehlikelerde hep bu isimlerin emeği vardı. İki takımın bariz özelliği, hücumu orta sahadan kurmaya çalışmalarıydı. Bu nedenle hep bu bölgelerde birbirlerine alan bıraktılar. Orta sahaların hızlı geçilmesinin nedeni buydu. Ve bu nedenle maçın büyük kısmı tempolu geçti. Trabzonspor maçta öne geçme fırsatı yakaladı ama penaltı atışını değerlendiremediler. Alanyaspor hemen bu pozisyonun arkasından yakaladığı ilk fırsatı gole çevirmesini bildi. Etkili bir hızlı hücum ve doğru paslaşmalarla gelen bir goldü. Zaten Alanyaspor’un kurguladığı da buydu. Sonrasında gelen ikinci gol de zaten maçı bitirdi.
ARDA FARKI ÖNLEDİ
Yediği ilk gole kadar etkili bir Trabzon vardı ama özellikle ikinci golden sonra oyun disiplinleri de kaybolunca Alanya’nun işi daha da kolaylaştı. Eğer dün fark olmadıysa sebebi genç kaleci Arda’dır. Sergen Yalçın’lı Alanya’nın en önemli özelliği, mücadele gücünün yüksekliği ve disiplinini bozmaması. Dün de bunun karşılığını aldılar.
Birincisi, Aykut Kocaman’ın takımı olduğu; ikincisi de kaybetmemenin yollarını öğrenmiş olduklarıdır. Evet Fenerbahçe’de eksikler var. Var da, bu eksikler ‘avantaj mı, dezavantaj mı’ derseniz, bu sorunun cevabını maç öncesi bulmak hakikaten de zor bir durumdu. Merakla beklediğim tek şey, hücum yönünden kuvvetli, bir o kadar da taraftarla coşan futbolcuların sayısının fazla olduğu bir kadronun ne yapacağı idi.
Konyaspor’un oyun anlayışı zaten belli: Takım savunması ve etkili şekilde hücuma çıkmak. Gol pozisyonlarını değerlendirebilecek önemli isimlere sahipler ama her şeyden önemlisi ilk düşünceleri gol yemeden maçı devam ettirmek. Özellikle deplasman oyunlarında bu özellikleri daha çok öne çıkıyor. Fenerbahçe maça istekli, gol bulma düşüncesini ilk dakikadan belli eden, pasla oyun kurmayı ve topa sahip olarak etkili olma felsefesiyle çıktı.
DOĞRU PAS, HIZLI OYUN
Konya takımının oyun disiplini üst seviyede. Ancak bunu da hareketli, yakın, doğru pas ve hızlı oyunla bozabilirsiniz ki bu konuda da sahadaki isimler arasında iki isme büyük iş düşüyordu. Bu futbolcular Moses ve Valbuena idi. Bu ikilinin sürekli değişim içerisindeki oyunu arkadaşlarına alan açmakla beraber, pozisyonların da oluşmasında avantaj sağladı.
İlk 20 dakikalık bölümde her şey istediği gibi gitti. Pozisyonlar üretirken aynı zamanda rakibin etkili olmasına da izin vermemeleri oyunun devamı için iyiye işaretti. Aslında gidişatı daha da iyiye götüren, kırmızı kart gelişmesiydi ki, şahsen hakemin bu kararına katılmam mümkün değil. Karar merci olduğu için sözüm olmaz ama kırmızı kart bu kadar kolay olmamalıydı.
TAM ‘İŞLER İYİYE GİDİYOR’ DERKEN...
Jahoviç’in kırmızı kart görmesiyle işler iyice Fenerbahçe lehine döndü derken 10 kişi kalan Konyaspor, ilk etkili gelişinde golü buldu. Attıkları gol herhalde yukarıda yazdıklarımı teyit etti. Yenilen basit gol moralleri bozsa da Fenerbahçeli futbolcular gol için Konyaspor kalesini zorlamaya devam ettiler ve nihayetinde DirarJailson iklisiyle golü buldular.
AYKUT HOCA İSTEDİĞİNİ ALDI
İki ayaklı maçlarda ilk maç nerede olursa olsun her zaman için gol yememek ve hatta gol yemeden kazanmak çok önemlidir ki rövanşa avantaj taşıyasın. Yine hayranlıkla izlediğim Fenerbahçe taraftarının tribünlerde yerini bir kez aldığını gördüm. İlk maçtaki strateji çok önemlidir. İç sahada oynamanızın avantajı gol atınca daha da ön plana çıkar.
Gol atana kadar da gerekli olan farklı şeyler vardır. Rakibi kalenize yaklaştırmayacaksınız. Yani tehlikeli bölgeye giriş izni vermeyeceksiniz. Topun kontrolünü elinizde tutacaksınız ki doğal olarak oyunu da etkiniz altına alacaksınız. Yardımlaşma, alan kapatma, kendini gösterme ve tabii ki istekli olduğunu da rakibe hissettirme temel noktalardı. Bununla beraber hücum olarak da rakibi zorlamanız lazım. Pozisyona girmekte zorlansanız da denemekten vazgeçmeyeceksiniz.
İKİNCİ GOLÜ İSTEDİLER AMA...
Fenerbahçe, Zenit karşısında yukarıda saydıklarımın doğrultusunda bir anlayışla sahadaydı. Güzel olan taraf ise her anlamda düşündüklerini yaparken de suskun golcüsü Slimani ile gol bulmasıydı.. Taraftarı daha da mutlu eden ise golden sonra ikinci golü arayan ve bunun içinde gereken her şeyi yapan bir takımın sahada olmasıydı. Gereken pozisyonları da yakaladılar ama düşündükleri golü bulamadılar. Eljif Elmas ve Jailson hücumlarda her zaman arkadaşlarına destek verdiler. Sürekli ön tarafta göründüler hatta arkada sigorta görevini yürüten Mehmet Topal bile hücumlara ara ara katıldı..
HARUN'UN VERDİĞİ MORAL
Maçın ilk yarısında her şey iyi giderken olmadık anda alehimize penaltı gelişti. Penaltı da rakibin akıllı hareketi neticesinde oluştu. Penaltıda Harun gole izin vermedi ve güzel giden gece de arkadaşlarının soyunma odasına moralli gitmesini sağladı. Maçın geri kalan tamamında bir tek amaç vardı o da en kötü bu skorla bitirmekti.
60. DAKİKAYA KADAR HER ŞEY MÜKEMMELDİ
İkinci yarının ilk 15 dakikası gerçekten gol aramakla geçti. Tempoyu koruyan sarı lacivertliler, aynı zamanda oyunun kontrolünü de ellerinde tuttular. İlk yarıdaki oyunun devamı vardı sahada ve bu coşkulu futbola taraftar eşlik edince her şey Fenerbahçe’nin elinde görünüyordu. 60’ıncı dakikadan sonra ise tempoda düşüş yaşayan bir takım vardı saha da. O da normaldi. Bu kadar mücadele ve eforu maçın bitimine kadar devam ettirmek zordu zaten. Ersun Yanal da buna istinaden değişiklikleri yaptı. Bu gibi durumlarda önemli olan; savunma durumunda ne bireysel ne de pozisyon hatası yapmamaktır. Bununla beraber pas yaparak düşük tempoyu ayarlamayı başarmaları lazımdı. Bunu yapamadıkları için sıkıntıları bu noktada oldu. Bu yüzden de özellikle son 15 dakikada zor anlar yaşandı. Fenerbahçe için son anlar tedirginlik içinde geçse de 1-0’ı korumak çok önemliydi ve öyle de oldu.
İki iç saha maçındaki performansıyla, ortaya koyduğu futbolla ve aldığı sonuçlarla bir öz güven yakalayan Fenerbahçe için bu maç, uçağın burnunu havaya kaldırıp çıkışa geçme anlamı taşıyordu. Bunu başarmak için yapacağı tek şey galip gelmekti.
Son iki maçta takımda ciddi eksiklikler göze çarpmıştı. Bunlar da gayet normaldi.
Fenerbahçe zaten sezon başından beri o kadar çok sorunla uğraştı ki şu an gelinen nokta gayet iyi karşılanmalı. Kaldı ki özellikle kazanılan fiziki güçle beraber Fenerbahçe’de işlerin daha iyi olduğu bariz şekilde görülüyor.
Kayserispor, Hikmet hocayla beraber bir çıkış yakaladı. Kendine güveni son derece yerinde olan bir takım izliyoruz.
Ve biz dün akşam yeni takımlarında mağlubiyet yüzü görmemiş iki teknik adamın maçını izledik..
SOLDADO ATILINCA...
Maç, takımların son haftalarda olduğu gibi istekli, agresif ve enerjik görüntüsüyle başladı.
Mücadeleci ve rakibe alan bırakmayan, orta sahada birbirini durdurmaya çalışan, savunma anlayışlarını topu kaptırdıkları yerde uygulayayan, iki takım vardı.. Her iki takım da ancak hızlı ataklar yakalama ve bunlarla pozisyonlar üretme çabası ile hareket etti. Bunda da başarılı olamadılar.. Aslında bu dengeyi bozacak unsur, duran toplardaki ustalık ya da yapılacak bireysel hatalardı.. Ama her iki ekip çok dikkatli hareket edince bunlar gerçekleşmedi, kısır futbol devam etti.
Ne yalan söyleyeyim; Neustaedter’i, Benzia’yı ve Ayew’i ilk 11’de görünce şaşırdım. Başka isimleri bekliyordum açıkçası. Fakat empati yapıp Ersun hocanın yerine kendimi koyunca da dedim ki; ‘kazanmak kaybetmekten daha zordur düşüncesiyle hareket etmiştir.’ Çünkü başka bir açıklaması yoktu bu işin..
Fenerbahçe, tıpkı geçen hafta olduğu gibi erken bir golle başladı maça. Güzel bir gol attılar. Paslaşmalar ve hareketler golün güzelliğini ortaya çıkaran noktalardı. İlk yarıda Isla ve Dirar ile sağ tarafı yine etkili kullanan bir Fenerbahçe izledim. İlk yarıda göze batan en önemli nokta takımın orta alanda ve tehlikeli bölgede rakibe baskı yaparak kalesine yaklaştırmamalarıydı. Bu süreçte kazandıkları toplarda özellikle sağdan çok atak geliştirdiler. Bir diğeri de duran toplarda daha dikkatli olmalarıydı. Asıl önemli olan nokta da pas yaparak hücuma çıkışlardaki doğruluktu. Bu işi pas hatası yapmadan gerçekleştirmeleri, rakibi kalelerinden ızak tutan bir başka etkendi. Fenerbahçe, 1-0 öne geçtikten sonra yakaladığı iki pozisyon var; Ayew ve Soldado ile bunları değerlendiremediler. Burada da daha çok kaleci Beto’yu alkışlamak lazım.
ERSUN HOCANIN MESAJI
Maçın 50. dakikasında Jerome’un kırmızı kart görmesiyle Göztepe’nin 10 kişi kalması F.Bahçe adına avantajdı ama önemli olan bu rakibe hissettirmekti. Eksik rakibe karşı oyun olarak istedikleri baskıyı kuramadılar. Böyle olunca da Ersun hoca 2 değişiklikle müdahale etti ve takımına bir mesaj verdi. Bu mesaj da yerini buldu. İkinci golde oyuna girenler başroldeydi.
MOSES ÇOK FAYDALI, TOLGAY HEYECANLIYDI
Dün, Moses’ın ne kadar faydalı olabileceğini gördüğümüz bir maç oldu. Herhalde bundan sonra ilk 11’de başlayacaktır. Tolgay ilk maçında heyecanlıydı ama kalitesi belli olan bir oyuncu. Fenerbahçe fizik olarak maçın sonlarını getirebilen bir takım haline yavaş yavaş geliyor. Takım ayrıca uzun zamandır hasret kaldığı öz güvene kavuştu. Malatya ve Göztepe galibiyetleri oyunculara öz güven kazandırdı. Bu olguyu kaybetmek zordur ama bunu iyi oynayarak tekrar elde edebilmek, işte asıl zorluk budur. Dün Kadıköy’de bu geri alındı. Bunu perçinleyecek maç da bu haftaki Kayseri maçıdır.
MAÇIN ADAMI: ISLA