Paylaş
Sizleri bu fotoğrafın sahibi Demirci ile tanıştırmak istiyorum. Zaman zaman foto muhabiri olarak gittiğimiz afet noktalarında yan yana görev yaptığım Demirci’yle o fotoğrafın hikâyesini ve fotoğraf yolculuğunu konuştuk.
HER ŞEY KÖY BAKKALI İLE BAŞLADI
“Askere gidene kadar hiç fotoğraf çekmemiştim. 2000 yılında Tunceli Ovacık’ta askerlik yaptım. OHAL dönemiydi. Bir köy bakkalı dikkatimi çekmişti. Halkın tüm ihtiyacını karşılayan bakkal dükkanında tüpten ayakkabıya, kıyafetten çiviye kadar akla gelebilecek ihtiyaç duyabileceğiniz her şey vardı. Öyle ki bakkal, işi vesikalık fotoğraf çekmeye kadar götürmüştü. Hatta dükkânın camına iliştirdiği manzara fotoğraflarını da satıyordu. Benim ilgimi o camdaki manzara fotoğrafları çekiyordu. O karelerde karların arasından kendini gösteren kardelen çiçeklerini uzun uzun incelediğim oluyordu. Bu fotoğraflar hakkında sohbet ederken, OHAL’den dolayı artık dağlara çıkıp doğa fotoğraflarını çekemediğinden dert yandı. ‘Sen nasıl olsa oralara gidebiliyorsun. Eğer sen benim için çekersen ben de burada o kareleri büyütüp satabilirim’ dedi. İyi bir fotoğraf makinesi ve bol miktarda da film verdi. Fotoğrafla tanışmam, o esnafa yardım etme ve çok etkilendiğim kardelenlerin peşinden gitme hevesiyle başladı. İlk fotoğraflarım metrelerce yükseklikteki karların içinden güneşe ulaşan kardelen çiçekleri ve buz gibi çağıldayan akarsular oldu. Öyle ki bu fotoğraflar çok satılıyordu, İstanbul, Ankara, İzmir’e gönderiliyordu. Mesela kıraathane duvarlarında asılı olan o manzara fotoğraflarından bir kısmı o karelerden oluşuyor.
“İYİ Kİ TÜRK KIZILAY’I VAR”
Askerliğim bitip İstanbul’a geldiğimde ilk iş koşa koşa bir fotoğraf kursuna gitmek oldu. Sonrasında da eğitimler, atölye çalışmalarıyla kendimi geliştirmeye çabaladım. Bu süreçte temel fotoğrafçılık, dijital fotoğrafçılık, moda ve ileri derece fotoğraf eğitimleri aldım. 2007 yılında Kızılay’a başladım. İstanbul’da Kurumsal İletişimde yeni bir birim oluşturulmuştu. Fotoğraf çekecek birine ihtiyaç vardı. Bu birimde göreve başladım. Halen Kızılay’dayım. Kızılay’ın yurt içi ve yurt dışı insani yardım operasyonlarında iletişim delegeliği ve foto muhabirliğini yürütüyorum. Kızılay ile birçok noktaya gittim. Görev yaptığım süre içinde Türkiye’deki tüm afet, sel, yangın, depremlere gittim. İlk giden Kızılay oluyor. İlk ekiple birlikte bizde yola çıkıyoruz.
SURİYE’DE GEÇEN ZORLU 2 YIL
Dünyada birçok farklı coğrafyada da Türk Kızılayı’nın büyük yardım elinin en yakın şahidiyim. Sudan’da sahra hastanesinde, Filipinler’de tusunamide, Irak’ta Musul savaşında, Pakistan’da kurban yardımında, Nijer’den Çat’a Afrika’da, Bosna’dan Kuzey Makedonya’ya Balkanlar’da fotoğraflar çektim. Azerbaycan Karabağ savaşında yardımlar götürdük, 3 ay kaldım orada. Geçtiğimiz ay Cezayir’deydim orman yangınlarının ardından yardım götürmüştük. Suriye’de olayların ilk başladığı günden bu yana bizler orada görev yapıyoruz. Suriye’de 2 yılım geçmiştir. İki kez 6 ay, bir kez 3 ay, ara ara birer ay Suriye’de çalıştım. Gittiğimiz yerlerde yalnızca fotoğraf çekmiyoruz. Yardımların koordinasyonunda da zaman zaman saha ekiplerine destek oluyoruz. Fotoğraf çekerken sokak sokak, mahalle mahalle gezdiğimiz oluyor. Üzerimizdeki Kızılay yeleğini gören oradaki ihtiyacı aktarıyor. Yardımların her noktaya ulaşabilmesine çabalıyoruz. 20 yıldır profesyonel fotoğraf çekiyorum. Bunun 15 yılında Kızılay’da fotoğraf çektim. Burada tanık olduklarımla ‘iyi ki Kızılay var. İyi ki burada görev yapıyorum’ diyorum.
O FOTOĞRAFIN HİKÂYESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan BM’de yaptığı konuşmada Türkiye’nin çatışma ve ihtilafların çevrelediği bölgenin tam kalbinde yer alan bir ülke sıfatıyla, sorunların değil çözümlerin parçası olmalarını sağlayacak inisiyatifler aldığına dikkat çekti ve Türk Kızılayı fotoğrafçısı Sinan Ozan Demirci’nin Suriye’nin Meşet Ruhin bölgesindeki biriket evlerin fotoğraflarını gösterdi. Demirci bu fotoğrafın hikâyesini şöyle anlattı: “Suriye’de iç çatışmaların ve Türkiye’ye yönelik göçün başlaması ile birlikte Suriyeli çocukların, kadınların, yaşlıların, engellilerin acısına çok tanıklık ettim. Yüzlerce kez Suriye içinde yardım çalışmalarına destek verip, süreci fotoğrafladım. Uzun bir dönem ise sınır koordinatörlüğümüzde görev yaptım. Her şeyini geride bırakıp yollara düşen insanların yüzlerindeki hüznün hiç kaybolmadığını gördüm. Kızılay olarak her türlü temel insani yardımları kendilerine ulaştırmamıza rağmen, yüzlerinde hep hüzün vardı. Yüz binlerce çadır kurduk, yataklar, battaniyeler, kıyafetler, gıda maddeleri verdik. Ama o hüzün hiç kaybolmadı. Ta ki briket evlere kadar.
YENİ BİR HAYATA BAŞLAMIŞ GİBİ MUTLUYDULAR
Evlerini terk etmiş Suriyelilerle konuştuğumuzda bize en çok sırtlarını dayayacak bir duvarlarının olmadığından yakınırlardı. Orada bir duvarın ne kadar önemli olduğunu gördüm. Çadır kumaşına sırtlarını dayayıp kendilerini güven içinde hissedemiyorlardır. Meşet Ruhin bölgesindeki biriket evler bittiğinde aileleri artık duvarı ve kapısı olan konutlara yerleştirmeye başladık. O günü anlatamam. Çadırlarından çıkıp biriket evlere yerleşen aileler sanki yeni bir hayata başlamış gibi mutluydular. Tüm yerleşimi gören yüksek bir yapının üzerine arkadaşlar Kızılay bayrağı çekmişlerdi. Cumhurbaşkanımızın BM Kürsüsü’nden gösterdiği fotoğraf öyle ortaya çıktı. Uygun bir rüzgâr ve uygun bir açı için uzun süre dronumun havada beklediğini hatırlıyorum ama şimdi tüm bekleyişe değdiğini görüyorum. Bir foto muhabiri olarak çok mutluyum ve Kızılayımızın yaptığı işlerin tüm dünya liderlerine örnek olarak gösterilmesinden dolayı da çok gururluyum.”
Paylaş