Paylaş
Dünya Kupası gündemdeyken yazımızın konusu ‘spor fotoğrafı’ olsun istedim... Basın camiasında bir söz vardır ki spor fotoğrafçılığının zorluğunu ve spor fotoğrafçısının meziyetlerini anlatır; ‘Spor fotoğrafını çeken her fotoğrafı çeker.’ Çünkü spor fotoğrafçısı teknik donanımı yüksek seviyede kullanabilme becerisiyle her türlü hava ve ışık koşulunda doğru kararı alır. Aksiyonu bol, sürekli akan görüntüde doğru anı yakalama refleksi ile de ayrıcalıklı bir noktadadır.
FOTOĞRAF PAZARINDA SPOR
Mesleğe 1993 yılında Hürriyet Gazetesi’nin Antalya büro spor servisinde başlayan Mustafa Yiğit, fotoğrafları ile usta gazetecilerden biri olma öyküsünü anlattı:
“Meslekteki ilk adımlarımı spor gazeteciliği ile attım. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan farklı spor dallarına, dünya şampiyonalarından Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı EYOF’a ve İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları’na kadar önemli spor organizasyonlarında deklanşöre bastım. Spor, dünyada basın fotoğrafının en büyük pazarı. Bugün ajansların satışlarında üst sırada iki kategori yer alır biri spor diğeri ise entertainment olarak anılan moda, magazin ve eğlence dünyası fotoğrafları. Yani spor fotoğrafı toplumsal olaylar, savaşlar, depremler, politik gelişmelere göre çok daha ilgi çekiyor. Reklam ve sponsorlukların yoğunluğuna baktığınız anda bu alanın sahip olduğu potansiyeli görebilirsiniz.
HER HAVA KOŞULUNDA ELİ DEKLANŞÖRDE
Spor fotoğrafçılığının en büyük zorluklarının başında her türlü hava koşulu ile mücadele geliyor. Örneğin bir futbol maçı ocak ayında kar yağışı, nisanda sağanak altında, ağustosta ise yoğun sıcakta oynanıyorsa o anı fotoğraflayan foto muhabirleri hava koşulları ile de mücadele ediyor demektir. Kış oyunlarında Erzurum’da fotoğraf makinemin bataryasının donduğunu, yazın maçta ekranımın sıcaktan karardığını hatırlıyorum. Spor fotoğrafçısının her hava koşulunda eli deklanşörde olmak zorunda.
YALNIZCA AKSİYON DEĞİL
Spor fotoğrafı yalnızca aksiyonu barındıran kareler gibi düşünülebilir. Oysa editoryal olarak baktığınızda spor fotoğrafçısı spor yapılan alanın tamamında deklanşöre basar. Sporcular, taraftarlar, seyirciler ve o spor dalındaki her insan figürü karelerine girer. Başka bir nokta ise haftada bir gün maç vardır oysa 6 gününde o gazete sayfalarını süsleyecek farklı karelere ihtiyaç vardır. Sporcuların röportajlarında kullanılan renkli portrelere baktığınızda spor fotoğrafçılarının bu alandaki becerisini de görebilirsiniz.
OYUNUN PARÇASI OLMAK
Bu kadar geniş yelpazede deklanşöre basan bir spor fotoğrafçısının başarılı olabilmesi için ilk yapılması gereken ‘göz eğitimi’ olmalı. Bu da elbette usta işi fotoğraflara bakmak ve farklı spor branşlarında çokça deklanşöre basmak anlamına geliyor. Spor fotoğrafında başarılı olmanın bir diğer sırrı ise oyunun ruhuna ortak olup heyecanının bir parçası olmak. Bunu iyi yapabilmesi için de oyunun kurallarını bilmeli. Fotoğraf çektiği spor dalını tanıması fotoğrafçının bir sonraki adımını atarken karar almasını kolaylaştırır. Vizörün arkasında o oyunun bir parçası olmayı başardığında refleksleri gelişir ve sezgisel bir hale gelir.
BASKETBOLDA 85, GOLFTE 600
Fotoğrafın her alanında ekipman önemlidir elbette. Ancak iki alan vardır ki kullanılan ekipman sonuçları etkiler; biri spor diğeri doğa fotoğrafçılığı. Fotoğrafın temel unsurlarından biridir ‘yakınlık’. Spor organizasyonunda teknik olarak yakınlıksa ancak tele objektiflerle sağlanabilir. Spor fotoğrafçısı fotoğraf çektiği alanda hareket etmek zorunda olsa bile aksiyonun yaşandığı noktaya yaklaşamadığı için ağır telefoto lensleri sırtlamak zorunda. 85 mm bir lens basketbol maçı için idealdir mesela, en azından 70-200 mm lens doğru bir seçenek olur. Gittiğiniz görev bir futbol maçı ise ideal objektif 300 veya 400 mm olacaktır. Potaya veya kale arkasına uzaktan kumanda ile bir fotoğraf makinesi bağlayacaksanız bu kez seçiminiz 16 mm geniş açı olmalı. Fotoğraf çektiğiniz yer örneğin kış oyunlarında bir slalom alanı veya bir golf sahasıysa bu kez seçeceğiniz lens 600 mm olmalı.
EN ÖNEMLİSİ DEKLANŞÖRE BASAN KİŞİ
Dijital çağda çözünürlük ve yüksek ISO duyarlılığı fotoğrafın kalitesini belirliyor. Spor fotoğraflarında aksiyonun önemi deklanşör hızını farklı bir noktaya taşır. Yani spor fotoğrafçısı yüksek perde hızında fotoğraf çekmeyi düşük ışık koşullarında başarabilmek için yüksek ISO değerlerine çıkmak zorunda kalır. Burada da fotoğraf makinesinin önemi ortaya çıkıyor. Ama her ne olursa olsun iyi bir fotoğraf için en önemli gereklilik vizörden bakan ve deklanşöre basan kişi. Yoksa yan yana fotoğraf çeken herkesin aynı kareleri çekmesi gerekmez miydi?..”
30 SANİYEDE DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDA
Spor foto muhabirlerinin en büyük meziyetlerinden birinin de teknolojiyi takip etmek olduğunu dile getiren Mustafa Yiğit, “Teknolojinin gelişimi fotoğrafın ajans veya gazeteye gönderilme hızını etkiliyor. İlk Dünya Kupası'nın 1930’da Uruguay ev sahipliğinde düzenlendiği yıllarda gazetelere fotoğraf transferi ile ilgili teknoloji gelişmemişti. Yani çekilen filmlerin fiziksel olarak gönderilmesi gerekiyordu. Kablo ile iletilen ilk fotoğraf 1921 yılında telefon hattı üzerinden Western Union tarafından gönderildi. Associated Press 1935’te Wirephoto hizmetine başladı. Bu teknoloji 1938 yılında Fransa’nın ev sahipliğinde oynanan Dünya Kupası’nda kullanıldı. 1994 yılında ABD’de düzenlenen ve Brezilya’nın şampiyon olduğu Dünya Kupası’nda bir kare fotoğrafın gönderim süresi 40 dakikaydı. 2018’de Rusya’nın ev sahipliğinde Fransa’nın 4-2 Hırvatistan’ı yendiği final maçından kareler ise 120 saniyede gönderildi. Bugünse önemli ajansların foto muhabirlerinin makinelerine ethernet kabloları bağlı. Görüntüler doğrudan dünyanın dört bir yanındaki editörlere gidiyor. Katar’da oynanan maçlardan fotoğrafların gönderim süresi 30 saniyeye kadar düştü. Bu süre 2 yıl önce Tokyo Olimpiyatlarında 60 saniyeydi” diye konuştu.
Paylaş