Paylaş
Bu hafta ise Halep’ten bir fotoğrafçının hikâyesini anlatan kurgu kitap ‘Camera Obscura’ ve yazarı Halil İbrahim İzgi’yi sizlerle tanıştıracağım. Sık sık fotoğraf üzerine farklı yaklaşımları da bulabileceğiniz ‘Camera Obscura’yı İzgi, ‘karanlık odayı aydınlatma denemesi’ olarak tanımlıyor. Kızılay İletişim Direktörü Halil İbrahim İzgi’yi ‘Yılın Basın Fotoğrafları 2022’ jüri toplantısı sırasında tanıdım. Kızılay’ın ‘Gönüllülük Özel Ödülü’ için Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin (TFMD) jürisindeydi. Orada adıma imzaladığı kitabı ‘Camera Obscura’yı bir çırpıda okuyunca İzgi’nin hikâyesini sizlere aktarmak istedim.
COŞKUN ARAL YOL GÖSTERİRDİ
1977 yılında Isparta’nın Yalvaç ilçesinde doğduğunu sonraki yıllarda memleketi Denizli’ye taşındıklarını, ilkokul bitikten sonra ise İstanbul’a gittiklerini söyleyen İzgi, “İlkokuldan itibaren hep gazeteci olmak istemiştim. Irak-İran savaşının yaşandığı zamanlarda gazetelerde okuduğum haberleri sınıfa taşırdım. Okumayı da çok seviyordum. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde okumak nasip oldu. Okulun haber ajansı ve fotoğrafçılık kulübü çok etkindi. Bu sayede fotoğrafa dair görgümüz arttı. Coşkun Aral’ı okulda neredeyse hocalarımız kadar görürdük. Mesleki tecrübelerini paylaşmaya gelir ve büyük bir mütevazılıkla bıkmadan usanmadan bize yol gösterirdi” sözleriyle üniversite yıllarını anlattı.
FOTOĞRAF ZİHNİMİ RAHATLATIYOR
Mezuniyetinin ardından farklı dergi ve iletişim kurumlarında çalışan İzgi, fotoğrafla ilgisini ise şöyle açıkladı: “Fotoğraf çekmeyi sevsem de fotoğrafçıları izlemekten daha çok keyif aldığımı fark ettim. Magnum fotoğrafçıları, Ara Güler, Andre Kertesz gibi efsane isimleri neredeyse soluksuz izlemeye koyuldum. Dünyanın birçok ülkesinde fotoğraf arşivlerini, galerileri gezmeye gayret ettim. Fotoğrafın bir an seçimi olduğunu, ruhunun tekniğin önüne geçtiğini fark ettim. Arnavutluk İşkodra’daki büyük arşive sahip Marubi Müzesi ve Londra’daki Photographers Gallery beni büyüleyen mekânlar oldu. Bunun dışında İstanbul Fotoğraf Festivali gibi etkinlikleri de takip ettim. Phaidon’un fotoğraf kitapları, festivallerin katalogları benim için daha iyi bir dünyaya ulaşma umudunu diri tuttuğum sığınaklardı, hâlâ öyleler. İyi bir fotoğrafçı değilim ama fotoğraflar üzerinden düşünmek ve hatırlamak zihnimi rahatlatıyor.”
HER KARE BİZİ ETKİLİYORDU
Yayınlanmış sekiz kitabı olduğunu söyleyen İzgi, “‘Annemin Coğrafyası’ farklı yayımlardaki denemelerimden oluşan kurgu dışı bir kitap. Bir Saraybosna romanı olan ‘Cüda’ ilk kitabımdı. ‘Sultan Aziz Çıkmazı’ isimli romanım İstanbul ve New York’ta geçiyor. ‘Camera Obscura’ ise İstanbul, Halep, Londra ve Edinburgh’ta geçiyor. Bu kadar farklı coğrafyadan hikâyeleri toplamak bir yönüyle kelimelerle fotoğraf çekmeye benziyor” dedi. Kızılay’daki görevi nedeniyle Suriye’de yaşanan insani krizi yakından takip ettiğini de belirten İzgi, “Gördüğümüz her kare bizi etkiliyordu. Fotoğrafçıların yaşanan acılara tanıklık etme gayreti beni çok etkiledi. Aylan bebeğin sahile vuran cesedinin dünyanın vicdanını ayağa kaldırması tüm fotoğrafçılar için teselli vesilesi olmuştu. Çekilen kareler dünyanın vicdanına ulaşabiliyor. Halep kırsalındaki hikâyelerini fotoğraflarla kayda almaya başladım. Göz ucuyla da fotoğrafçı arkadaşlarımızı gözlüyordum” diye konuştu.
FOTOĞRAFLARIN HİKÂYESİ YAZILMALI
Halil İbrahim İzgi, kitabının hikâyesini ise şöyle anlattı: “Evinden ayrılmış insanlar, bize cep telefonlarından eski hayatlarının fotoğrafını gösterince boğazım düğüm düğüm oldu. ‘Bu hikâyeler anlatılmalı, Halep’in insanlarının hikâyesi anlatılmalı’ diye düşündüm. Uzun süre Halep’in dünü ve bugünü hakkında kitaplar okudum. Kasvetli bir ortamın içinde umudu sadece fotoğraflar gösterebilirdi. Her fotoğraf bir umuttu. ‘Bu fotoğrafların hikâyesi yazılmalı’ dedim Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık’a. O da tanık olunanların boynumuza borç olduğunu söyledi. Tüm fotoğraf kareleri zihnime üşüşmeye başlayınca gerçeğin içinde bir kurmaca görünmeye başladı. Fotoğrafın başlangıcı olan karanlık oda yani Camera Obscura. Yüzyıllardan beri tanıdığım ama belki hiç görmediğim veya görüp de ayrılmak zorunda kaldığım herkesi böyle bir kitapta bir araya getirebilirdim. Fotoğrafın Halep coğrafyasına gelmesinin ardından artık başka bir kesit başlamış. Karanlık odada sadece görüntüler değil duygular da farklı şekillerde yansımaya başlıyor. Fotoğraf ortak bir dil olarak bazen coşkunun, bazen hüznün, bazen umudun tercümanı oluyor. Fotoğraf, Suriye özelinde insan kalmanın, insanlığı unutmamanın ve insanlığı hatırlatmanın bir yöntemi.
KARANLIK ODAYA HAPSOLDUK
Roman yazım süreci pandemi şartlarında başladı. Dolayısı ile hepimiz, bütün dünya bir yere kısılıp kalmanın bir karanlık odaya hapsolmanın ne demek olduğunu anlamaya yaklaştık. Pandemi sonrasında hepimiz aynı şeyleri yaşamış ama farklı sonuçlarla çıkmış insanlardık. Fotoğraf da bize bunu sağlıyor. Hepimiz aynı kareye bakıyoruz ama sonunda ondan çıkardığımız dersler farklı oluyor. İngiliz belgesel fotoğrafçısı Tish Murta’dan ismini alan bir karakterim var. Hatta kitabın bir kısmı Photographers Gallery’de geçiyor. Bu, Halep’in sadece Halep olmadığını ve fotoğrafın evrensel bir yankı oluşturduğunun bir kanıtı adeta. Camera Obscura, Suriye dışına savrulan Haleplilerin de hayatlarını fotoğraflar ve fotoğrafçılar eşliğinde bir araya getiriyor.”
ÇEKİNMEYEN CESUR FOTOĞRAFÇILARA BİR SAYGI YAPITI
Fotoğrafın yaşanan gerçeklerin tanığı ve kanıtı olduğunu ama bunun ötesinde umudumuzun, sevdiklerimize, geçmişimize ve elbette geleceğe vefa göstermenin aracı olduğunu ifade eden Halil İbrahim İzgi, “Camera Obscura, her şey unutuldu derken hatırlamanın, her şey bitti derken yeniden başlamanın hikâyesi. Fotoğraflardaki insanların olduğu kadar o insanların baktığı fotoğrafçıların da hikâyesi. Kadrajın içine girenler kadar dışında kalanları da önemseyen bir çalışma oldu. Bir iletişimci olarak beni en çok mutlu eden foto muhabirlerinden gördüğü ilgi oldu” dedi. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin jüri toplantısı sırasında Coşkun Aral’ın kitabı beğeniyle kabul etmesi ve iltifatlarından etkilendiğini aktaran İzgi, “Camera Obscura ile ilgili aldığım en güzel ödül oldu” yorumunda bulundu.
İzgi ile sohbetimizdeki son sözleri ise şunlar oldu: “Karanlıkta kalan hikâyeler için fotoğrafçıların azmine, cesaretine ve fedakârlığına muhtacız. Fotoğraf makinesi etrafında gelişen bu yolculuğun dünyaya gerçekleri göstermek için hayatlarını ortaya koymaktan çekinmeyen cesur fotoğrafçılara bir saygı yapıtı olarak görülmesini diliyorum.”
Paylaş