Paylaş
Günler süren pazarlıklar ardından düzenlenen operasyonla kurtarılan Aygün, “IŞİD’in Elinde 40 Gün” adlı kitabında pek çok kez girip çıktığı Suriye’de esir alındıktan sonraki hikayesinin yanı sıra terör örgütünün tanık olduğu yüzünü de anlatıyor.
Terör örgütü tarafından yakalandığı andan itibaren kurtarılmasına giden sürecin en yakın tanıklarından biriyim ben de. Başkanı olduğum, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, bugüne kadar ilk kez bir foto muhabirinin kurtarılabilmesi için bu kadar aktif rol aldı. Olayı yetkililere ilk bildiren kuruluş olmasına rağmen medyanın sessizce izlemesi için büyük bir çaba gösterdi. Günler süren sessizliği aynı anda 5 büyükşehirde eş zamanlı yapılan eylemlerle bozduk. Tüm bu sürecin sonunda Bünyamin Aygün’e sağ salim kavuşabilmek bizlere mutluluktan öte duygular yaşattı.
Sevgili dostum Bünyamin Aygün’le esaretinin kitaba giden yolculuğunu konuştuk:
IŞİD’İN GERÇEĞİNİ ANLATTI
“Geçtiğimiz yıl 5 Ocak’ta film gibi bir operasyonla IŞİD’in elinden kurtuldum. O zaman IŞİD bu kadar tanınmıyordu. Dünya sonra sonra öğrendi ismini yaptığı pek çok olay sayesinde. Ama hala örgüt ne ülkemizde ne çevremizde iyi bilinmiyor. Oysa ben 40 gün onlarla birlikte yaşadım. İyisiyle kötüsüyle temas ettim. Yazmasaydım yaşadıklarımı mesleğime, gazeteciliğime ihanet etmş olurdum. Gazetecilik tutkusu beni ölümle burun buruna getirmişti. Tüm bunları yazarken duygularımdan arınmam gerekiyordu. Ben de Kınalıada’ya bir arkadaşımın evine gttim. Orada yazdım bu kitabı. Tekrar tekrar yaşadım yazarken pek çoğu kabus gibi anları. Sonuçta bir travmanın izlerini taşıyorum, hiç kolay değil. Ancak kitabın içerisinde duygusallık yok. Olmaması gerektiğine de inanıyorum. Ben bir gazeteciyim ve duygularımı kabuğumun içine gömebilmeliyim diye düşündüm.
İŞTE YAŞADIKLARI
Bir gün biri tekmeliyordu, bir gün diğeri kafama bıçak fırlatıyordu. Kaburgalarıma aldığım darbe ile günlerce sızılar içinde nefes aldım. Ama kitapta bunları çok detaylı anlatmadım. Çünkü bunları ranta dönüştürmek değil benim amacım. Kitabın salt gerçekleri dile getirdiğinin bilinmesini istedim. Üzerime çullandılar diyorsam zaten bütün dünya bu insanların nasıl davrandığını biliyor. Benim kaldığım dönemde de Fransız, İspanyol gazeteciler vardı anlaşmalı bırakıldılar. Zaman zaman ben de kafamda planlar yapıp kaçmak istedim. Ama günler sonra bir operasyonla kurtarıldım.
40 GÜN 40 YIL GİBİ GELDİ
Şimdi Milliyet Gazetesi’nde fotoğraf editörü olarak tüm dünyadan gelen fotoğraflara bakıyorum her gün saatlerce. IŞİD fotoğraflarını açıyorum, o anlarda yaşadıklarım geliyor aklıma. “Tövbe ettin, biz seni öldüreceğiz, tövbeli gideceksin” diyor ve gidiyorlardı. Ertesi gün gözün bağlı, bekliyorsun öldürülecek miyim? Öldürülmeyecek miyim? Bu anlatılır bir duygu değil. Sonra kapı açılıyor neyle karşılaşacağını bilemiyorsun. Göz bandının altında ‘Öldüreceklerse de kurşunla olsun diyordum’ içimden. Onların inancına göre de sevap olması için kılıç lazım. Ama bu çok daha zor geliyor düşününce. Böyle geçen 40 günü insan, 40 yıl gibi 400 yıl gibi yaşıyor. 15 kilo verdim bu sürede. Kollarım sürekli arkadan kelepçeli olduğum için ödem olmuş omuzlarımda. Ameliyatla alınması gerekiyor ya da platin takılabilirmiş. Yıllarca zor şartlarda çalışmış bir gazeteciyim. Zaten savaş bölgesine giderken ölümü göze alırız her birimiz. Buralara gelen her gazetecinin aklının bir köşesinde vardır ölüm. Ama bu esaret başka bir şey.
TÜRKİYE BÜYÜK BİR ÜLKE
Yurt dışında başımıza bir şey geldiğinde ‘İyi ki bu ülke var’ diyoruz. 70 milyonun güçlü bir birliktelik olduğunu hissediyorsun. Hangi dinden, görüşten, mezhepten olursa olsun, buradaki herkesin benim için dua ettiğini kurtulmamı istediğini hissediyorum. Sonuçta yine bu büyük ülke gücünü gösterdi ve beni aldı kurtardı.
HAYATINDA NELER DEĞİŞTİ?
Döndüğümden beri alkol almıyorum. Unutkanlık başladı. Hafıza geçmişteki o olayı silmek isterken telefon numaraları, insan isimleri gibi şeyleri de siliyormuş. Zihin oyunu. Bir türlü atamadığım eşyalarım vardı. Tamamına yakınını ihtiyacı olanlara verdim. Asla vermem dediğim kol saatlerimi bile dağıttım. Bir de bir şey almak istiyorsam hesap yapmıyorum artık. Hayatımda hiç saksı çiçeği alabileceğimi bile düşünmemiştim. Eve kedi aldım. Akraba ve arkadaş ziyaretlerim arttı. Bayramda yakınlarıma çikolata gönderiyorum. Özel günlerde gazetedeki arkadaşlarıma çiçek, hediye gönderiyorum, minik jestler yapıyorum. Daha anlayışlı oldum. Özellikle kitabı yazdıktan sonra kendimi toparladım. Boş bakışlarım vardı, evet ama içimdeki boşluğu yansıtıyordu o bakışlar. Rahatladım yazdıktan sonra.”
Paylaş