Paylaş
Foto muhabiri olarak, mesleki varlığımı kocaman bir duvar gibi hissediyorum. Bu duvar büyük, küçük taşların yığını ve her bir taş yanında yetiştiğim ustalardan, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan alıntı.
‘Ben ustayım’ diyebilmenin gereği yetiştirdiğiniz öğrencilerin olmasıdır. Bir çok meslektaşımın da yetişmesinde büyük emeği olan benim duvarımda ki en büyük taşlardan biri Abdurrahman Antakyalı...
O’nunla foto röportaj üzerine uzun bir sohbet ettik. Ağzından çıkan her bir kelime, bir ders niteliğinde. Antakyalı’dan foto röportajın sırları:
EN ÖNEMLİ NOKTA BÜTÜNLÜK
Foto röportajın en önemli detayı bir bütünlüğünün olması. Fotoğraflardaki bütünlüğü çeken kişi gibi fotoğraflara bakan kişi de hissedebilmeli. Bu bütünlük bazen aynı kişi, bazen aynı mekan, bazen aynı saatte çekilen kare, uygulanan teknik veya kadrajla olabilir. Her karede estetik kaygısı ile hareket etmek bazen bu bütünlüğe zarar verebilir. Tekil fotoğraf mantığı ile foto röportaja bakan kişilerde yaşanan bir sorun bu belki de. Ama düşünün, dünyanın en iyi oyuncusu Messi ise bir takımda 11 Messi olması o takımı iyi yapmaz. O takım kalecisiyle, defansıyla, orta sahası, forvetiyle bir bütündür. Bu mantıkla yaklaşmak. Orada bütünlüğü yakalamak lazım.
HAYAL ETMEKLE BAŞLIYOR
Yaratıcılık gerektiren bir konu elbette hayal etmekle başlıyor. Fotoğrafı çekecek olan kişi önce kafasında planlamalı, kurgulamalı. ‘Ben yüzlerce kare çekeyim içinden iyisini seçerim’ düşüncesiyle olmaz. Önce kaç kare gerekli bir gazete ise 4-5, dergi ise 10-12 kare, multimedya bir sunum hazırlanacaksa 30-40, sergi hazırlanacaksa 30 kare fotoğraf. Arada bazı fotoğraflar anlık karşınıza çıkabilir. Ama kafanızda bir öyküyü bu öykünün kurgusu mutlaka olmalı. Fotoğraflar ve öykü arasında denge olmalı. Fotoğraflar öykünün, öykü fotoğrafların önüne geçmemeli.
SOSYAL MEDYA ETKİSİ
Türkiye’de foto muhabirlerinin şanssızlığı foto röportajlarının yayınlanacağı mecraların bulunamaması olabiliyordu. Ama günümüzde internet var. Benim bir fotoğraf hikayem ajansta çalıştığım dönemde yayınlanmadı. Bir gecekondu hikayesiydi. Ben bu fotoğraflarla yaptığım multimedyayı internette değerlendirdim. Facebook, Vimeo bir baktım yüzlerce, binlerce kişi paylaşıyor. Etkisi o kadar büyük oldu ki, aileye inanılmaz yardım yağdı, televizyonlar bana ulaşıp o gecekondudaki aileyle röportajlar yaptı. Bugün bir çok gazetenin tirajından fazla sosyal medyada takipçisi olan arkadaşım, meslektaşım var. Önemli olan işi yapmak nasıl olsa bir şekilde değerlendirilir.
Abdurrahman Antakyalı kimdir?
1968 yılında İskenderun’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini bu kentte gördükten sonra 1985-89 yılları arasında Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde üniversite eğitimini tamamladı. Mezun olduğu 1989 yılında Anadolu Ajansı’nda foto muhabiri olarak göreve başladı. Anadolu Ajansı adına yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda önemli olayı takip etti. 1999 -2003 yılları arasında Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nde başkanlık görevini yürüttü. 2001 yılında müdür yardımcılığına getirildiği, 2003 yılından 2010 yılına kadar da Fotoğraf Haberleri Müdürlüğü yaptığı Anadolu Ajansı’ndan 2012 Temmuz’unda ayrıldı. Antakyalı’nın, basın fotoğrafçılığı alanında ulusal ve uluslararası ödülleri bulunuyor. Mehtap Antakyalı ile evli ve Su isimli bir kız sahibi.
HEYKELİ DİKİLDİ
Abdurrahman Antakyalı’nın 12 Kasım 1999 Düzce depreminin ardından Kaynaşlı’da çektiği fotoğraf sembol oldu. Depremin yarattığı yıkımı anlatan karesi “Ekmekli Adam’, Ankaralı heykeltıraş Uğur Toçsoy tarafından ölümsüzleştirildi. Antakyalı, o fotoğrafı şöyle anlattı:
“Elinde ekmek vardı, ağlıyordu. Yanımdan geçerken kendisine ‘Başın sağ olsun amca’ dedim, ‘Sağol’dan başka hiçbir söz söylemeden uzaklaştı.”
Paylaş