Paylaş
Gazetecilik mesleğinde öyle işler vardır ki, size tarihe tanıklık etme imkanı sunarken benzersiz ayrıcalıklar yaşatır. Habertürk Gazetesi’nin usta foto muhabiri Ümit Turpçu da bu ayrıcalıkları meslek hayatı boyunca defalarca yaşayan isimlerden biri.
Geçtiğimiz günlerde bir sohbet sırasında, bu usta isme hayatı boyunca yaşadığı en özel anı sordum. Hiç tereddüt etmeden öyle bir cevap verdi ki, Türkiye’de ben dahil milyonlarca insan, onun yerinde olabilmek için her halde tüm varlığını verir. Turpçu’nun cevabı tek bir cümleydi, “Ata’nın mezarına dokundum, okşadım, sevdim.”
YALNIZCA BİR KEZ AĞLADIM
Türk basınında yalnızca bir kaç kişinin görebildiği Mezar Odası’nda yaşadıklarını anlatmasını istediğim Ümit Turpçu, bu özel anını paylaşırken gözleri doldu. Usta foto muhabiri o an yaşadıklarını bir kaç cümleyle anlattı:
“Bu meslek bizi duygusuz yapmıyor. Ama zamanla bir çok olayı fotoğraflarken duygularımızı törpülemeyi öğreniyoruz. Depremler gördüm, felaketler yaşadım, çok fazla acı. Türkiye’nin coşkusuna ortak olduk, tarihi olayları fotoğraflarken. Ama yalnızca bir kez işimi yaparken ağladım. O da Anıtkabir’in Mezar Odası’nda.”
İLK KEZ VE YALNIZCA HÜRRİYET GİRDİ
Turpçu, Anıtkabir’in Mezar Odası’nı ve yaşadıklarını şöyle aktardı:
Hürriyet Gazetesi’nde çalışıyordum, 1997 yılıydı. 10 Kasım’dan bir kaç gün önce elimizde “Bomba gibi bir haber var” dendi. Atatürk’ün kabrine girilecekti. Kapılar ilk kez Hürriyet’e açılacaktı. Zaten daha sonra da kimse girmedi.
KAPIDAKİ MÜHÜR BİZİM İÇİN SÖKÜLDÜ
Mozolenin altındaki önünde bir askerin bölümün kapısındaki mühür bizim için açıldı. Mezar odasına ilerleken Atatürk’ün ölümünde gelen çelenklerin orada sıralandığını gördüm. Ata’nın yattığı yer mozolenin tam altında. Kubbe biçiminde bir tavanı var. İçerisi sade ve hiçbir süs, şatafat yok. Ortada sekizgen bir bölüm var. Bu bölüme pirinç kavanozlarda 80 ilden ve KKTC’den gelen topraklar var. Önlerinde de yine hangi ile it olduklarını belirten pirinç levhalar var.
TELAFİSİ OLMAYAN BİR ÇALIŞMAYDI
Bu sekizgen bölümün tam ortasında ise pembeye yakın mermerden kıbleye doğru bakan bir mezar var. Ayak ucuna doğru daralıyor. Bu odada yaklaşık 2 saat kaldık, ışık az olduğu için fotoğraf çekmek oldukça güçtü. Bir daha tekrarı olmayan bir işti, telafisi yoktu ve çok dikkatli olmak zorundaydık.
BAŞ UCUNDA DUA ETTİK
Ata’nın mezarına çiçeklerimizi de bıraktık, dua ettik başucunda. Kimsenin giremediği bir yerdeydik. Çok az insanın yaklaşabildiği kadar yakındık Ata’ya. Onun mezarını okşadım, sevdim. Bu heyecanı, bu duyguyu anlatacak hiçbir kelime yok. Buradaki duygu çok başka. Çocukluğundan beri Atatürk’e saygı ile büyümüş bir insan olarak orada bulunmak, büyük bir haz. Bu duygu yoğunluğu ile gözyaşlarımı tutmaya imkan yok. Hepimiz ağladık. Sonrasında işimiz bitince tekrar kapılar kapandı, kilitlendi ve mühürlendi.
Paylaş