Paylaş
”Çok arttı Reşat” diye cevapladı.
”Beni bilgilendirsen de bu konuyu köşeme taşısak” diye devam ettim.
”İstersen iki gıda mühendisi arkadaşımı da davet edeyim bir messenger grubu kurayım, konuşalım” dedi.
Yarım saat sonra ben ve gıda işinde müdür seviyesinde çalışan üç gıda mühendisi ile sohbetteydik. İşte konuştuklarımızdan cımbızladığım bölümler:
*** Zehirlenme sebebi, hijyen şartlarına uyulmaması... Pişirme ve saklama usulüne göre yapılmayınca bakteri üremeye başlıyor ve gıdalar zehire dönüşebiliyor. İnsan hatasından kaynaklanıyor.
*** Yemeklerin hazırlandığı yerlerde ciddi kirlenme riskleri mevcut ve önlem alınmıyor
*** Gıdanın satın alınması, depolanması, işlenmesi, ve sunularak tüketilmesine kadar uyulması gereken kurallara uyulmadığında riskler oluşuyor.
*** Gıda mühendisi çalıştırma zorunluluğu sadece fabrikalarda ve toplu yemek yapan yerlerde var ancak küçük işletmeler başıboş
Dayanamayıp soruyorum tabii: ”Peki siz günlük hayatınızda ne yapıyorsunuz riski azaltmak için?”
Birisi ”ben mümkün olduğu kadar bildik yerlerden yiyorum ama risk her zaman var”, diğeri ise ”ben yememeye çalışıyorum zorunlu kaldığımda da riski minimum bir şeyler yiyorum” diyor.
Dört işletmeden birinin kayıtlı ve onaylı işletme olduğunu düşününce aslında potansiyele göre az bile zehirlenme mi oluyor?” diye soruyorum. ”Evet, öyle de denebilir” diye cevaplıyorlar.
Mühendislikte örnek ülkem olduğu için Almanya'da bu işi nasıl yapıyorlar diye soruyorum.
Almanya'nın çok detaylı üç aşamalı bir gıda güvenliği denetleme sistemi varmış. ”Hiç bize göre değil” diye mırıldanıyorum.
Cımbızlamaya devam ediyorum:
*** Ülkemizde gıda güvenliği ile ilgili gereklilikler AB uyum sürecinde açılan 12. paket ile mevzuattaki eksiklikler tamamlandı. Fakat uygulamada sorunlar var. Geçen yıl yayınlanan raporda da siz mevzuatınızı uyumlu hale getirdiniz fakat uygulamıyorsunuz yazdılar.
*** Mutfak çalışanlarına baktığınızda riskleri bilmiyorlar ve gıdaları doğru saklama koşullarında saklamıyorlar, işlemiyorlar, sunmuyorlar. Kişisel hijyen eksik. Bunun bulaşıcı etkisi var.
*** Aslında genel hijyen gerekliliklerini yerine getirdikten ve gıda güvenliği sistemlerini uyguladıktan sonra çözüm basit .
Tabii gıda güvenliği çok boyutlu bir konu. Ben burada gündemdeki haberlere istinaden işin içinde olanlarla bir durum tespiti yapmaya çalıştım.
Zincirin her halkasının, doğadan mideye varana kadar her aşamanın iyi denetlenmesi gerekiyor. Ancak bunlar hep maliyet. Gıda enflasyonuyla başa çıkamayan iktidarın gıdada maliyet arttırıcı tedbirler konusunda ne kadar istekli olacağı belirsiz.
Mühendislerden birinin et işinde çalıştığını öğrenince dayanamayıp soruyorum: Ne olacak bu et fiyatları?
Cevap çok net: Türkiye'de hayvancılığı bitirene kadar yükselmeye devam. İthal hayvancılıkta dünya 2. siyiz! Sorun tüm tarımsal ürünlerde aslında...
Evet böyle işte... Tarım ve hayvancılık politikalarından başlayıp gıda güvenliğine kadar her alan sorunlu.
Peki, bireysel olarak gıda zehirlenmesi riskini nasıl azaltırız? Güvenilir kanallardan alışveriş ederek... Bildik, kayıtlı ve onaylı işletmelerde yemek yiyerek...
***
GÜZEL İZLER
Hissetmiş gibi saat 5:30 gibi uyandım. Twitter'a göz attığımda gördüm Leonard Cohen'in vefat haberini.
Sonra New Yorker dergisinde Ekim ayında yazılmış bir yazıya denk geldim. O yazının kısa bir bölümünü de paylaşmak istedim:
Bob Dylan ve Leonard Cohen ara sıra görüşüyorlarmış. Müzikleri farklı olsa da ortak noktaları vardı tabii. Museviydiler, edebiydiler...
Bir gün Dylan Cohen'e soruyor. "Hallelujah"yı ne kadar zamanda yazdın diye. Cohen "iki yıl" diyor. Aslında Cohen beş yılda bitirmiş şarkıyı.
Cohen de Dylan'ın "I and I" şarkısını sevmiş o ara. O da ona sormuş "bu ne kadar zamanda çıktı" diye. Dylan "on beş dakikada" demiş.
Daha sonra bu diyalog Cohen'e sorulduğunda üstat yeteneğe vurgu yaparak şöyle cevap vermiş: "eeee kartların dağıtılma şekli bu...."
Böyle çok güzel izler bırakarak gitti.. Elli yıl sonra da hatırlanacak eminim...
Paylaş