Paylaş
"Eğer kimseyi kızdıramıyorsanız, bir de yazmayı deneyin."
[KINGSLEY AMIS]
Murat Menteş’in Yeni Şafak’taki son yazısının girişi…
Gezi hareketinin başlamasından bu yana 80’e yakın gazeteci, köşe yazarı, TV çalışanı ya istifa etti, ya da işten çıkarıldı. Bu kıyımın hedefi ağırlıklı olarak muhalif seslerin tasfiyesiydi…
Bu ülkede çoğu iktidarın tutulmuş olduğu bir hastalık bu. Medya dizayn sendromu. Ancak bu sefer kantarın topuzu kaçmış değil, savrulup gitmiş durumda.
Hasan Cemal bir gazetede yazamaz hale geldiyse, Can Dündar işsiz kaldıysa söz bitmiştir.
Bu arada T24 internet sitesi ve Birgün gazetesi sesleri kısılmak istenen gazetecilere kapılarını açtı. Bu devirde insan susturmanın çok kolay olmadığını görmüş olduk. Hatta bu sayede bazı gazeteciler eskiden ulaşabildikleri okuyucu sayısını aştılar.
Esas dikkat çekense muhafazakar medyadaki bazı tasfiyeler. Murat Menteş’in Yeni Şafak’tan, Yavuz Baydar’ın da Sabah’tan uzaklaştırılmış olmaları tahammülsüzlüğün boyutlarının en net göstergesi.
Mırın kırın etmeye de izin yok yani. Ancak iktidarın Gezi savunmasını içselleştirdiğin sürece bizimlesin mesajı veriliyor.
Efendim o şöyleydi, bu böyleydi dense bile bu kamplaşmanın, bu körleşmenin, bu akıl tutulmasının kazananı olmaz. Siyasi iktidar bu süreçten kazançlı çıksa bile aslında kaybetmiş olduğu zamanla görecektir.
Esasen Gezi’nin ruhunu biraz doğru okuyan biri talep edilenin, mesele edilenin sandığı aşmış bir demokrasi ve o demokrasinin teminat altına aldığı özgürlük alanları olduğunu kavrar. Dolayısıyla buradan çıkış sandık üzerinden olamaz.
Siz deyin seçim barajı %5’e inmeli. Ben diyeyim günün gerçeklerini kavrayan bir siyasi partiler kanunu çıkmalı.
İfade özgürlüğü yeniden tanımlanmalı... Örgütlenme özgürlüğü rahatlamalı… Gösteri özgürlüğü tanınmalı...
Son günlerde ısıtılan Başkanlığı ya da yarı Başkanlığı ver, bunları al pazarlığı ise olacak iş değil.
Sandık, demokrasi için gerek şart ama artık yetmiyor. “Sadece sandık” Gezi’nin cevabı olamaz, “sadece sandık” Gezi’nin ancak besleyeni olur.
Eşik geçildi. Sandığa sıkıştırılmaya çalışıldıkça Gezi ruhu daha da güçlenir.
***
KALPLERİNDEN İBARET YAŞAYANLAR
Sanal dünyadan sevgili dostum Deniz Doğançay’ın lafıdır: “Kalbimden ibaret yaşıyorum”. Böyle kalpten ibaret insanlar için çoğu zaman zor oldu bu ülkede yaşamak. Bir yerden bir şekilde bir şey fırladı hep, kalpleri yaralayan.
İbaret diyemem belki ama ben de kalbiyle yaşayanlardan sayıyorum kendimi. Afrika’nın aç çocukları da sızının parçasıydı. Arka bahçede kesilen bir ağaç da… Aşklarımız da bu kıvamdaydı. En can alıcı kararlarımız da. Uzaktaki küçük hikayelere de üzüldük. Dibimizde anlatılan büyük masallara da…
Dost da yaktı canımızı. Düşman da geldi üzerimize.
Ne vicdansızlıklarla, ne acımasızlıklarla uğraştık. Ne haksızlıklar. İrili ufaklı ne travmalar aştık. Sayarken kolay ama her biri ayrı zorlukta sınavlardı.
Gelinen yola bakınca halimiz yine de iyi. Düşmedik, kafayı sıyırmadık, susmadık.
Ne akıl vericiler gördük o arada. Ne bilirkişiler. Ne uzmanlar. Nasıl da kandırmaya çalıştılar. Hiç yemedik mi? Yedik tabii. Ama rotamızı çabuk düzelttik, inat ettik, tam teslim olmadık.
Ne siyasetçiler geldi geçti. Ne seçimler, ne hassas dönemler. Onca stratejiye, onca taktiğe, onca numaraya rağmen bu akıl kumkumalarından kalıcı olan çıkmadı.
Geçen hafta yine yokladılar kalplerimizi. Bu ara çok yokluyorlar. Alladılar pulladılar. Ne kadar ceza o kadar demokrasi demeye getirdiler. Öyle de kolaydı!
Allahtan bunca yılın sonunda bağışıklık kazanmışım galiba. Put gibi durdum. Kalbimde yine tanıdık bir sızı. Deniz’i bilemem ama ben “bu da geçecek” diye mırıldanıp duruyorum günlerdir.
***
ECE’CE
Yeğenim Ece 98 doğumlu, Y kuşağının en genç temsilcilerinden. Geçenlerde İzmir’e geldiğinde imzaladığı ilk kitabını elime tutuşturdu. Onun yazı yazmasını teşvik eden insanlardan biri olarak çok hoşuma gitti tabii.
Kitabın ismi Ece’ce… Annesi Selin ön ayak olmuş. Goa basmış. Ticari bir amaç yok. Eşe dosta hediye, güzel bir hatıra…
İçinde şiirler, hayat, doğa, zaman, mutfak gibi konularda düz yazıları da var. Hiç kayırmadan söylüyorum Ece’nin güzel bir yazı sesi var. Şiirlerin bazıları hakikaten çarpıcı… Keza yazılara bakınca da “bu kız ne zaman bu kadar büyüdü” dedirtiyor. 90 kuşağı farkı olsa gerek…
“Ruhumu müziğe kattım / Orada arayın beni artık /Müzikle birleşti kanım / Neye kızarsam orada / Neye ağlarsam orada / Neye gülersem orada / Her şey var orada” diye yazmış Ece.
Devam Ece’cim devam…
Paylaş