Paylaş
GEÇENLERDE bir arkadaşımla konuşuyorduk. Makul insanlar için ne kadar zorlaştı bu ülke diye.
Barışçılsanız, ama şahin, gözleri öfkeyle bakan barışçıllardan değil...
Özgürlükleri önemsiyorsanız, ama aynı anda aba altından sopa gösterenler gibi değil...
Her şeye cevap veremese de en zor sorulara en doğru cevapları yine de bilimin verdiğine inanıyorsanız...
Gerçeğin çarpıtılmasına sessiz kalamıyorsanız...
Vicdansızlıklarla adaletsizliklerle bir meseleniz varsa ve bu noktalarda iyileştirmeler olsun istiyorsanız...
Asıl muhalif olmanın anlamlı ve kutsal olduğu fikrinde iseniz...
Sizin için hayat giderek zorlaşıyor demektir, bu coğrafyada.
Yükselen kulelerin, genişleyen yolların, değerlenen taşınmazların cazibesiyle avunmuyor işte herkes...
Hele bir de siz bu gidişin gidiş olmadığını savunurken, birileri “yok hayır, aslında ülke yükseliyor” diyorsa...
İnsanlar ölüyor. Bir yandan da kamu malını vandallardan koruma edebiyatı yürüyor. Pardon, kamu malı mı dediniz?
O zaman mesela TEKEL’in özelleştirme fiyatıyla bugünkü değeri arasındaki birkaç milyar dolar için de bir tartışma açalım isterseniz.
Günde yüz milyon dolara yakın faiz ödeyen ve günde 250 milyon dolar cari açık veren bir ülkeyken IMF’ye borç verilmesiyle övünülmesini de konuşalım.
Bir de o yolsuzluk iddialarının soğutulup sulandırılması meselesi var tabii...
Konunun en moral bozucu kısmı ise, sizin gibi düşünenlerin değil de böyle tutarsız bir anlayışın seçimlerde ezici bir karşılık buluyor olması. Bunun da defalarca tekrarlanmış olması.
Nüfusu genç bir ülke olarak giderek zorlaşan bir coğrafyada gerçeklikten kopuk bir biçimde yaşayıp gidiyoruz.
Sürdürülemez bir hattayız. Bir gün mecburen silkineceğiz.
Paylaş