Kaos

KAOS ve futbol sözcükleri hiç bu kadar yan yana gelmemişti. Tabii, burada “kaos” karmaşıklığı, işin içinden çıkılmazlığı vurguluyor. Kaos atlatılırsa her şey güzel olacakmış gibi.

Haberin Devamı

Oysa kaos; çok daha geniş ve derin anlamları olan bir kavram. Kaos, pek çok insan için evrenin “doğal hali” zaten.  
Günümüzde borsalardan meteorolojiye, iletişimden biyolojiye kadar pek çok alanda olan biteni izah etmek için “kaos kuramına” başvuruluyor.  Epilepsi araştırmalarında bile kullanılıyor kuram. Artık gayet net görünen sistemlerde bile kaotik bir boyut olduğu kabul ediliyor.
Kuram şunları iddia ediyor: Düzen düzensizliği yaratır. Düzenin anlayamadığımız haline kaos deriz, ama kaos içinde de bir düzen vardır. Düzen düzensizlikten doğar. Yeni düzende uzlaşma değişimin ardından kısa sürer. Ulaşılan yeni düzen kendiliğinden kestirilemez bir yöne doğru gelişir.
Kestirilemezlik, kuramın ruhudur diyebiliriz. Yaygın olarak bilinen şekliyle buna “Kelebek Etkisi” deniyor. Basit olarak ifade edecek olursak, “Amazonlarda kanat çırpan bir kelebek ABD’de fırtınaya neden olabilir.”
Bu kuramı futbolumuza uyarlarsak... Giresunspor yöneticilerini dinleyerek başlayan bu süreç şimdiden sonra Ankara’da, İstanbul’da, İsviçre’nin Nyon kentinde ne şiddette fırtınalara yol açacak, ne büyüklükte bir hasar yaratacak hep birlikte göreceğiz.

Haberin Devamı

Azıcık aykırılığı bile hazmedememek

Geçen gün hem Can Dündar hem Melis Alphan yazdı. Bu ülkede “farklı” bir iş yapmaya kalkarsanız bunun bedelini ödemeye hazır olmanız gerekir. Behzat Ç. ekranların en “sahici” dizilerinden. Küçük hikayeler büyük hikayeyle iç içe yürüyor. Bizi bize gösteriyor. Senaryo mesaj verme derdinde değil, ama dolu. Bazen muzip, bazen eleştirel, bazen felsefi. Dizi seyirciyi salak yerine koymuyor. Olayları tıkamıyor, akıtıyor. Saçma sapan işlerle uğraşmıyor. Seyirciye hatırlatıyor, işaret ediyor, sorgulatıyor. Sadık bir izleyici grubu tarafından da izleniyor.
Ama bir bakıyorsunuz, hemen kaşlar çatılıveriyor. Bazı şeylere aşırı duyarlı bir anlayış aba altından sopa göstermeye bayılıyor.
Dizinin ruhunu kavradıkları için mi, kavramadıkları için mi böyle yapıyorlar bilemiyorum.
Ne gerek var şimdi “steril ülkemizi” bu şekilde gösteriyorsunuz demeye getiriyorlar. Defolar gösterilsin istemiyorlar. Büyüklere masallar kıvamında dizilerle zaman doldurmak varken!
Azıcık aykırılığı bile hazmedemiyor, bizim ileri demokrasimiz.

Deprem tekerlemeleri

Haberin Devamı

Depremlerin öngörülemezliği sinir bozucu bir gerçek. Günün birinde bilim insanları nerede, ne zaman, ne büyüklükte bir sarsıntı olacağını makul bir süre önceden tahmin edebilecekler mi, söylemek zor... Çok çalışma yapılsa da kısa vadede böyle bir şey pek mümkün görünmüyor.
Öyle olunca da sorumluluk deprem bölgelerinde yaşayan bizlerin omuzlarına biniyor. Yıllardır da dillendiriliyor. Depremi hayatımızın bir gerçeği olarak görerek... Teknik açıdan depreme dayanıklı yapılar inşa ederek... Dekorasyon aşamasında bile depremi dikkate alarak... Bireysel olarak deprem ve ilk yardım konularında bilgi sahibi olarak... Depreme karşı öz güvenimizi arttırabiliriz.
Aksi halde deprem aktivitesi her arttığında aynı tekerlemeleri dillendirir dururuz!

Eşitlikçi bir Anayasa

Haberin Devamı

Yeni Anayasa çalışmaları kapsamında halkın önceliklerini saptamışlar. Önce adalet, sonra özgürlük çıkmış.
Bunlar tamam da eşitlik ilkesine ne oldu? Her köşeden fışkıran eşitsizlikler normal kabul edilmiyor herhalde. Açıkçası halkın eşitlik talebinin adalet ve özgürlüğün önünde çıkmasını beklerdim.
Evet, gayet elitist bir bakış açısı benimkisi. Halk bilmez mi yoksa? Yine de altını çizmeden edemeyeceğim.   
Adalet; kapitalizm için hayati önemde. Güven tesisi için. Güven olmayınca da sistem tıkanıyor.
Özgürlükler; hem tüketim dinamikleri açısından gerekli hem de bireyselliğin teşviki açısından.
Eşitlikse; sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı. Aynı zamanda adalet ve özgürlüklerin de teminatı.
Eşitliğin olmadığı yerde her şey geçici!

Yazarın Tüm Yazıları