Paylaş
Bilen bilir seksen öncesinin kurtarılmış bölgelerini…
Tabii sonra iklim derinden değişti ve kurtarılmış bölge kalmadı pek. Kaldıysa bile inandırıcı olmadı çünkü zaten gezegen ruhen teslim alınmıştı.
Günümüzde bakıyorum, ancak küçük kaçış alanlarımız kaldı artık. Zaman zaman sığınabildiğimiz. Sistemden kopup kendimizi farklı ve iyi hissettiğimiz. Kısa süreliğine de olsa “oh be” dediğimiz.
İzmir Kitap Fuarı benim kaçış alanlarımdan. Hepsi olmasa bile Fuardaki çoğu etkinlik benim gibiler için terapi. 23 Nisan günü de aynen böyle oldu. Peş peşe katıldığım iki etkinlikten de gülümseyerek çıktım.
Önce Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” romanı üzerine konuştular.
Öyle çok fantastik bir program gibi görünmese de salon doldu taştı, insanlar yerlerde oturup izlediler. Yan koltuktaki on bir on iki yaşlarındaki kız da konuşulanları takip etmeye çalıştı. Böyle görüntüler insanı ümitlendiriyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ironilerle, metaforlarla yüklü bu romanı yazıldıktan 50 küsur yıl sonra da eskimiş değil. Biraz romanın, biraz da konuşmacıların ustalığından bir buçuk saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Vakit olsa toplantı bir süre daha devam ederdi.
Oradan çıkışta baktım ki Nuray Önoğlu, Zeynep Uzunbay ve Hasan Bozaslan kahve içiyorlar. Bir sandalye çekip sohbete katıldım. Nuray çevirmen ve fotoğrafçı. Sosyal medyada aktif olan bir edebiyat gönüllüsü. Hasan Adana’dan fuar için gelmiş genç bir kitap kurdu. Zeynep, bildiğiniz şair. Her ne kadar şairler kendilerine şair demeseler de… Bu arada belirteyim Zeynep Uzunbay şiirini henüz keşfetmediyseniz, ıskalamayanız, keşfediniz.
Kahveler bitince hep beraber Haydar Ergülen’i dinlemeye gittik. Ergülen tam bir yazı insanı. Şiir üzerine, yazı üzerine, çocuklar üzerine, sözcükler üzerine konuştu. Belki çok yeni bir şey söylemedi ama bazı şeyleri hatırlattı. Yazmanın nasıl bir emek işi olduğunu anlattı. Konuşma akıp gitti. Orada da bir buçuk saat yetmedi.
Bu ülkenin bu güzel insanları daha yüksek sesle, daha çok konuşsa keşke… Şimdilerde çok konuşanlar da biraz nefeslense!
****
BU TRAFİK KADER Mİ?
Geçen Cumartesi Kitap Fuarı açılıyordu, MHP mitingi vardı, bir de Karşıyaka’nın Konyaspor ile futbol maçı…
Sonuçta trafik felç oldu. Basmane’den Ege TV’ye 1 saati aşkın sürede gidebildim. Sürpriz mi? Hayır… Böyle yoğun bir program olunca kaçınılmaz mı? Bilemeyiz!
Bilemeyiz çünkü:
*** Şair Eşref Bulvarında yolun kenarına park etmiş araçlar olmasa trafik ne kadar rahatlar, onu bilemeyiz. En azından böyle özel bir günde bu park ihlalleri denetlense diyebiliriz.
***Meydanlara konan ve trafiği olumsuz etkileyen trafik lambaları gözden geçirilse trafik daha iyi akar mı, onu da bilemeyiz?
*** Yıllardır aynı dar boğazlar nedeniyle (örnek Alsancak Gar bölgesi) tıkanan trafik, o civarda yıllardır aynı frekensta yanan lambalar tekrar düzenlenirse düzelir mi, söylemek zor?
*** Böyle yoğun günler için fazla bilmiş davranmayıp üniversitelerin endüstri mühendisliği bölümlerden destek istense işe yarar mı? Uğraşamayız şimdi!
*** Trafiği ya da Büyükşehir’i eleştirmeyi CHP düşmanlığı sayan kafa biraz sussa bu eleştiriler bir işe yarar mı, işte onu hiç bilemeyiz!
Trafik mühendisi değilim. Bilemeyiz ama, bir mühendis olarak hissedebiliriz. Mevcut şartlar dahilinde İzmir’de daha akıcı bir trafik mümkün! Bu trafik kader değil!
****
AKLIN ZAFER HAFTASI
Vakıfbank, Borussia Dortmund, Arkas gibi başarı modellerini seven, bu takımların başarılı olmasını isteyenler için güzel bir haftaydı bu hafta.
Vakıfbank 47 maçlık yenilmez serisini devam ettirerek kadınlar voleybolunda şampiyon oldu.
Borussia Dortmund dünyanın en pahalı kadrolarından birine sahip Real Madrid’i şampiyonlar ligi yarı finalinde 4-1 yendi.
Arkasspor da erkekler voleybol finaline güçlü Halkbank karşısında iki maç üst üste kazarak şampiyonluğa çok yaklaştı. Bu yazı baskıya girdiğinde şampiyon olmuş olabilir.
Bu kulüplerin ortak özelliği altyapıya önem vermek, uzun vadeli düşünmek, aklı hep önde tutmak, kurumsal davranmak… Başarıları süreklilik gösteriyor. Saygı uyandırıyor.
Bu yönetim anlayışının tüm sporlarda benimsenmesi, yaygınlaşması en büyük isteğimiz. Hatta spordan taşıp başka alanlara bulaşması şahane olur…
Paylaş