Paylaş
Gökhan Özgün ki bana göre Türkiye'nin en iyi köşe yazarlarından biriydi, altı yıl kadar önce "Mürekkebimin Sonu"<http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/gokhan-ozgun/murekkebimin-sonu/4890/> diye bir yazı yazmış ve susmuştu. Şimdi nerelerde neler yazıyor haberim yok.
O son yazıdaki şu bölüm can alıcıydı:
"Köşe yazarlığı, yazarlıktan önce bir performans sanatı... Ama sanırım bunu biraz geç anladım. Mürekkebimi, yani ciğerimi idareli kullanmayı beceremedim.
Zaafım buydu, ama sanırım erdemim de buydu. Zaafını ve erdemini aynı kaba koyunca, insan, hayatında çok 'son' görüyor. Hele buralarda. Bu hava şartlarında..."
O gün bugün değişen bir şey?
İnsanı serseme çeviren ve ciğerleri zorlayan gündemler ülkesiyiz.
Gelişmiş ülkelerde konuşulanlara kıyasla tuhaf sayılabilecek konuların etrafında tepiniyoruz. Bir gündemden diğerine üşüşüyoruz.
Antropologlar ya da sosyal psikologlar daha iyi bilir ama bu savrulmalardan, bu itiş kakıştan içten içe de zevk alıyor gibiyiz.
Dramdan pat diye absürd komediye geçiyoruz. Anında gerilimden fantastik boyuta atlıyoruz.
Bizim coğrafyanın normali bu oluyor herhalde. İdol ülkem Finlandiyada yaşayan akranımı düşününce benimkisi hayatsa onunki ne diyorum.
Ocak ayında hızlı koştum galiba. Çünkü Şubat başında ciğerlerim yetmez oldu. Hani şu "yaz yaz ne oluyor ki?" noktasına geldim bilmem kaçıncı kez.
Syriza alevlenmesinde elim klavyeye gitmedi.
Charlie Hebdo baskını eskide kalmıştı bile.
Kadın cinayetleri vardı. Diyecek bir şey kalmış mıydı?
Muktedirin ekonomik tahlilleriyle ilgili bir iki cümle bile yazmak zul geldi.
Seçimde aday olacakların istifaları içimi hiç ama hiç kıpırdatmadı.
Sevgili Nihat Demirkol'un Hürriyet Ege'deki küçük hikayelerini izledim biraz.
Ege Tv'deki İki Dirhem Bir Çekirdek programımızda heyecanım yerindeydi.
Derdim yazının köşe haliyle ilgili daha çok. Sevgili Deniz Sipahi ile de paylaştım bu isteksizliğimi. Hak verdi.
Bu kadar köşe yazısı yazılan ve okunan, bu kadar düşünce üretilen ülkemizde nedense hala daha sorunlar aşılıyor, hayat iyileşiyor hissi yok. Hatta tam tersi düğümlendikçe düğümleniyor gibiyiz.
Köşe yazısı bir şarj ve deşarj aracı olmuş... Okuyucu tarafına göre ya yazarın kutsamasını istiyor ya da karşı tarafa çakmasını.
Her iki tarafın da bu konularda usta başarılı temsilcileri var allah için. Ara tonlar keskin dil kadar ilgi görmüyor.
Bir de iktidarın cazibe alanına yerleşik kafa sallayanların, arka toplayanların, takdir için çırpınanların gürültüsü var pes dedirten cinsten...
Köşe yazılarından mucize bekleyen yok elbet. Hepi topu beş dakikalık bir köpük sonuçta... Yazı türlerinin en uçusu...
O yüzden mürekkebi bitirmeye çok müsait. Ciğerleri yakmaya da...
Başka türlü yazılar yazılıp okunsaydı keşke diye içimden geçiriyorum. Üç beş saniyeliğine. Sonra yine gündemin girdabındayız hep beraber...
Paylaş