Paylaş
“Corriere della Sera” gazetesinin “Lettura” edebiyat ekinde Pierluigi Battista’nın kaleme aldığı çok anlamlı ve düşündürücü bir makale vardı. Adeta Batıyı her zaman ki gibi vurdum duymazlıkla suçluyordu. Yazının başlığı “Le Piazze” yani “Meydanlar” dı. Kahire’de ki Tahrir Meydanı, İstanbul’da ki Taksim Meydanı, Kiev’de ki Maidan Meydanı, daha da geriye giderek Pekin’de ki Tienanmen Meydanını anımsatıyor ve tek başına tanka “Meydan” okuyan genç Çinli eylemcinin canlı yayınlarla ne denli dünya kamuoyunu ilgilendirdiğini ancak olay bitip ışıklar sönünce o kişilerin sırtını başka bir yere çevirip o heyecanı çabuk yitirip, unuttuklarını anlatıyordu.
Kahire’nin Tahrir Meydanında yaşananları sahneye konmuş bir oyun gibi ekranlardan seyredenlerin o günlerde gençlere destek çıktığını ancak olaylar etkisini yitirince o simge meydanın adının bile unutulduğunu itiraf eden yazar Taksim Meydanı çocuklarının da televizyondan özveriyle desteklendiğini başkaldırıların hayranlıkla izlendiğini, karşı koymalarda taraftar konumuna geçildiğini, keza Kiev’de gece boyunca ki çatışmaları koltuğa serilip film seyreder gibi baktıktan sonra Maidan Meydanının da tele kumandaya basıp kaderine terk edildiğine değinirken adeta “Mea Culpa” diye haykırıyordu.
Pierluigi Battista Avrupa’nın dünya olaylarını günü birlik yaşadığını, ders alınmadığını, kayıtsız kaldığına adeta isyan ediyor ve ekran başından ayrılan gözlerin anında körleştiğini, bunun da başkalarına karşı çok büyük bir haksızlık olduğunu vurguluyordu.
Geçen hafta Roma’da İtalya’nın AB dönem başkanlığı nedeniyle Radikal Parti tarafından düzenlenen “Türkiye AB’n de. İtalya’dan üyelik müzakereleri için bir atılım” adlı bir panel düzenlendi. Radikal Partinin kurucularından Dışişleri eski Bakanı Emma Bonino “Türkiye hayranı” olarak konuşmacılar arasında başı çekiyordu. İtalya’nın önerdiği atılım Türkiye’nin Cumhuriyetinin 100. Kuruluş yılı olan 2023’e kadar AB’ye tam üye olması amacını taşıyordu. Kısacası 9 yıl bekledik, koca bir 9 yıl daha kapısında süründürüleceğiz Avrupa’nın. Bonino Avrupalı bazı liderlerin entrikalarını, içten pazarlığını, Kıbrıs Rum Kesiminin ayak oyunlarını anlattı. Alenen Fransa ve Almanya’yı ve onların liderlerini suçladı. Sonra artık klişeleşen “AB’nin Türkiye’ye daha çok ihtiyacı olduğunu” vurguladı. Konuşmasında bir türlü açılamayan başlıklar arasında medya ve adalet, özgürlüklerinde bulunduğunu ve o fasılların hayata geçirilememesinin büyük bir hata ile Türkiye’de yaşanan karmaşıklara neden olduğunu öne sürdü. Batının Türkiye’nin önemini hala anlamadığını Orta Doğu’da üstlendiği önemli rolünü kavrayamadığını, cesur ve dinamik ekonomisini önemsemediğini belirterek adeta bir “Mea Culpa” itirafında bulundu.
Bir yazar ve bir kurt siyasetçinin görüşleri Avrupa’nın dünyaya ve özellikle Türkiye’ye ne kadar “Fransız” kaldığını bir kez gözler önüne seriyor maalesef.
Paylaş