Paylaş
Eskiden kendi kendine yeten bir ülke olmaktan gurur ve mutluluk duyardık. Yerli malı kullanmanın kolay olduğu dönemlerdi. Zaten neredeyse her şey yerliydi; ya da yerlisi vardı ve daha ucuzdu. Yerli Malı Haftası bu yüzden halen önemli. Bakın onu nasıl yeniden canlandırmaya çalışıyoruz.
Bugünün gençleri ve büyükleri olarak çocukluğumuzun en güzel anılardan biriydi Yerli Malları Haftası. Bir kere okula serbest kıyafetle gelinir, herkes gücü yettiğince evinden yemişler getirir, birbiriyle paylaşır, olan olmayana verir, paylaşmanın keyfi abartısız bir şekilde yaşanırdı. Kendi kendine yeten bir ülke olmaktan gurur ve mutluluk duyardık. O dönem yerli malı kullanmak kolaydı. Zaten neredeyse her şey yerliydi ya da yerlisi vardı ve daha ucuzdu. Neyin yerli, neyin yabancı üretimi olduğunu anlamak daha kolaydı. Tam da bu sebepten bu haftayı kutlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Ne yazık ki müfredatta bu hafta, artık hızlıca geçen, hatta çoğu zaman anılmayan bir hafta haline geldi. “Yerli malı nedir” diye çocuklara sorduğumuzda komik ama alakasız cevaplar alıyoruz:
- Elmaların yere düşmesidir.
- Yere halı koymaktır.
- Bir oyuncağın düştüğü yerdir.
* Yerde bir tane yerli var...
Bir süredir bu konuya eğilmek ve okullar ile bir şeyler yapmak istiyordum. Ted Rönesans Koleji beni buldu, böylece ben de onları bulmuş oldum. Bir pilot proje hazırladık. Hayalimiz bu projenin devlet-özel diğer okullara örnek olması. Projede yapılanları bir kitap haline getirerek hem bakanlıklar hem çocukların aileleri hem de diğer okullarla paylaşacağız. Önümüzdeki yıllarda daha fazla okulun bu haftayı kutlamasını istiyoruz . Hayalimiz ufak değil, becermesi de zor ancak mümkün!
Kalplerinin üstünde
Tutumun, yatırımın, yerli malı haftasının ve bu kelimelerin ne anlama geldiğini önce öğretmenlerle sonra da çocuklarla tekrar tanımlamak istedik. Bu üç olgunun da günümüzde, kendi hayatımızda nasıl bir yeri olabileceğini bütün öğrencilerle konuşmalıydık. Bunun için haftaya bayrak töreninde bir açılış sunumu ve konuyla ilgili ufak bir tartışma yaparak başladık. Herkese kalplerinin üzerlerine yapıştırmaları için “Yerli malı kullanıyorum” etiketi verdik. Önce müdür sonra da onu örnek alan öğrenciler bunu yapıştırdı. Öğretmenleri bir hafta evvelden bu kutlama konusunda şevklendirdik, heyecanlandırdık.
Bu toprakların hikâyesi
Ardından büyük sınıflara 1923’te kurulan ülkemizde savaşlar yüzünden nasıl bir genç nüfus eksikliği yaşandığını anlattık. Verimsizleşen topraklardan, sıfır noktasındaki sanayiden, çok yüksek bir dış borçtan hareket edip, nasıl kendi kendine yeten bir ülke haline geldiğimizin hikâyesini anlattık. Büyük sınıflardan çay, kayısı, muz, incir, bulgur gibi bu toprakların artık vazgeçilmezi olan güzelliklerin hikâyelerini araştırmasını istedik. Büyükler bununla ilgilenirken küçükler Türkiye’nin meyvelerini, sebzelerini, hayvanlarını öğreniyor, el işi dersinde bunların heykellerini yapıyorlardı. Bkz. Sivas Kangal! Tiyatro dersinden, hayat bilgisine dek tüm derslerde konu illa ki yerelliğe dokunuyordu.
Dev bir harita
Bütün sınıfların bir şekilde içeriğe katkıda bulunmasını istedik. Tüm yıl görebilecekleri ve bir parçası olabilecekleri dev bir harita önerdik. Sınıflar çalıştılar ve gelip yaptıklarını kendileri astılar.
İşte tohum avcıları
Yerelliği, yeşillik ve tohumdan anlatmanın tam anlamıyla ‘tohum ekmek’ olduğunu düşünerek her sınıfa ‘tohum kumbaraları’ koymaya karar verdik. Çocukların evde yedikleri meyve ve sebzelerin çekirdeklerini kurutup kumbaraya atarak bu çekirdeklerin farkına varmalarını istedik. Böylelikle birer ‘tohum avcısı’ oldular. Projenin bütün yıl devam etmesi için mart ayı gibi, toplanan bu tohumları ‘tohum bombası’ haline getirecekler. Sonra da çıktıkları gezilerlerde çorak gördükleri alanları bombalayacaklar.
Bol malzemuslu pideler
Yerli malı kullanmanın bir taraftan da tutumlulukla ilgisinin altını çizmek ve mutfağı sevdirmek adına ‘kalan’ ekmeği değerlendirerek, pide yapmayı gösterdik. Herkes ellerini una bulayıp kendi sevdiği şekilde pide yaptı. Öğlen yemeğinde pişirdiler. Bir kısmını kendileri yedi; bir kısmını da dağıttılar. Hem üretmenin, hem paylaşmanın keyfini çıkararak kendilerine özgü pideler yaptılar. Gördüğüm 200 pideden hiçbiri diğerine benzemiyordu. Pidelerine ‘Taşkın’, ‘Bayağı Bir Şeyli’, ‘Bol Malzemuslu’, ‘Zeytinmanya’, ‘Zeytin ve Turşu’, ‘Prenses’ gibi isim takanları, “Dominos’un sırrını öğrendim artık ondan daha lezzetli yapabilirim” diye etrafta koşturanları anmak bile bu etkinliğin keyfini anlatmaya yetmeyecektir.
Hayalimizdeki kitap da yolda
Bu haftaki araştırmaların sonunda tüm çocukların yazarı olduğu bir kitap derleyeceğiz. Bu kitapta “Hangi mevsimde hangi sebze tazedir”, “Hangi balık ne zaman yenir”, “Hangi sebze ne zaman dikilir ne zaman yeşerir” gibi sorulara cevap listeler de var. Az evvel bahsettiğim projelerin detayları da. Hayalimiz bu kitabı olabildiğince çok basıp dağıtmak. Dijital haline nereden ulaşabileceğinizi sizlerle ileriki haftalarda paylaşacağım. Böylelikle hem bakanlığa hem de diğer okullara bu içerikleri ulaştırabileceğiz.
Yazıyı Avusturya metro istasyonunun girişinde yıllar evvel gördüğüm, babamın bana hatırlattığı bir ifade ile bitireyim. “Yerli malı kullanmazsan, birgün işsiz kaldığında, git de malını aldığın ülke sana iş versin!”
Paylaş