Paylaş
1) Kontrol bağımlılarına terapi: Ben kontrol etmeyi ve işlerin kontrolüm içerisinde ilerlemesini seven bir insanım. Ama tabii ki hayat öyle değil ve öyle yaşanmıyor. Müziğinizi koyup yemek yapmaya başlayıp, malzemelerle bir olduğunuzda ortaya çıkan şey size güzel sürprizler yapabiliyor. Bütün gün iş listeleriyle boğuşurken, yemek yapmak insana tam anlamıyla bir terapi oluyor.
2) Sabırsızlığa merhem, hemen ödül almayı sevenlere akide şekeri: Çocuk istediğinize karar verip aksiyona geçtiğinizde sonuç almak minimum 9 ay 10 gün, üniversiteye başladığınızda en az 4 yıl, cuma trafiğinde eve gitmeye çalışmak saatler alırken, lezzetli bir yemek yapmak 5 dakikadan 5 saate kadar değişen bir skalayla hemen sonuca ulaştırıyor: Nefis mi nefis bir lezzet, evin baştan çıkarıcı kokusu...
3) Yemek yapmak sesli ve sessiz bir paylaşım: Ben içine kapanık bir insan olarak yemek üzerinden içimdekileri insanlara aktaracak bir yol buldum. Bu yolu da bana çok uzun yıllardır anlatan ve hatırlatan bir şarkı var, “Fatih Kısaparmak’ın ‘Kilim’i. Sözü türküyle aktarmak gerekirse...
Sevdiğine sözü olan bir yemek pişirir
Yemeğin dilinden ancak gönülden tadan okur
Sırlarımı verdim sana sevgimi verdim
Şu gönlümü yemek yaptım önüne serdim
Ayıptır günahtır diye kilit vurdular dilime
Aşkı dokudum yemeğe anlıyor musun?
4) Dünyayla ilgili dertlerimi çok güzel bir aktarma yöntemi: Gandi’nin “Dünyada görmek istediğin değişiklik kendin ol!” sözünden güç aldım bu yolculuğa çıkarken... Neden bizim mutfağımız dünyada hakettiği yerde değil?
Sadece yemekte değil hayattaki pek çok konuda kendini hakir veya mağdur gören bir kültür yapımız var. Tariflerin her birinde bu dertlere kendimce çözüm bulmaya çalıştım. Bu yolculukta da hayatlarını, işlerini tekrar gözden geçiren ve bu duygularla işlerini yapmak isteyen insanlarla her gün daha fazla karşılaşıyorum. Günde bu hislerle dolu en az iki-üç mail, sosyal medyadan sayısız yorum alıyorum.
5) Her gün felsefe dersi ve vaka analizi yapmak gibi: Mutfakta başınıza gelenleri irdelediğinizde her gün çıkabilecek çok fazla ders var. Buzdolabında var olan malzemelerden yapılan tarifler insana “mutluluğun ve zenginliğin neye sahip olduğunla değil neye ihtiyaç duyduğunla” alakalı olduğunu her seferinde hissettiriyor. Veya acele ederek yaptığın yemekte stresli değilsen yepyeni güzellikler, stresliysen kazalar çıkarıyor... Bunun gibi pek çok dersi her mutfağa girişte yaşamak mümkün.
6) Sıkılmak imkansız: Her gün aynı yemeği yapma zorunluluğunuz yoksa sıkılmak mümkün değil. Bir gün pilava takılmak, ertesi gün ete, ertesi gün sebzeye takılıp onun dünyasını anlamaya çalışmak sıkılmayı imkansızlaştırıyor. Hele bir malzemeyi tam anladım derken size yeni sürprizler yaptı mı isteseniz bir derede iki kere yıkanamıyorsunuz.
7) Üretmenin tatmini: Çoğumuz artık direkt bir üretim yapmıyoruz. Mobilya, kıyafet veya bir inşaatta olduğunuzda gün be gün değişen bir üretim var. Onun yerine akan harfler ve rakamlardan oluşan üç boyutlu sanal bir dünyada veya görmediğimiz uzak bir yerde yapılan üretimleri satıp, pazarlarken buluyoruz kendimizi. Oysa üretmek ve onun ödülünü bir anda görebilmek çok başka bir his ve ruhumuza çok iyi geliyor.
8) Baştan aşağı bir SPA merkezi: Yoğun bir yemek yapma seansından sonra yıkanan bulaşık insana suyla uğraşmaktan dolayı inanılmaz bir terapi oluyor. Saçlarınızın diplerinden teninize kadar yemek kokmuş oluyorsunuz ancak bunu da alın terinizle yaptığınız ve fiziksel olarak yorulduğunuz için öyle bir iç huzuru var ki tarif etmekte kifayetsiz kalırım.
9) Övgü alabilmenin en yaygın yöntemi: Bir büyük şirketin araştımasında Türkiye’de ev kadınlarının en çok övgü aldıkları ve kendilerini övdükleri alanın yaptıkları yemekler olduğu yazıyor. Bana da “ah ben sizin mısır ekmeğinizi yaptım o kadar güzelki” diyen biri olunca o kadar iyi geliyor ki.. Bin şükür..
10)Devamlı açım, devamlı acıkıyorum: Yemek yemek çok temel bir güdü. Bu sebepten istediğiniz kadar tok olun, çok lezzetli bir şey daha yapmışsanız canınız çekiyor. Yemek hayal etmek için tarifleri düşünmek, hepsinden fena oluyor, duvarları tırmalayacak kadar nevriniz dönebiliyor. Eh her gülün dikeni vardır...
Paylaş