Paylaş
1) Çiğ beslenme; yiyeceklerin ihtiva ettikleri besleyicilik, enzim gibi faydaları kaybetmeden yemek ya da yüksek ısıyla girilen reaksiyonlardan dolayı zararlı hale dönüşen pek çok yiyeceği yememek anlamına geliyor. İnsan vücudu gibi düşünün... Nasıl 38 derecenin üstüne çıktıkça vücudumuzda değişimler başlıyor, yemekler için de aynısı düşünülmeli.
2) Yemek yemek = Beslenme + zevk + ilaç. Yediklerinizin ne kadarında beslenme, ne kadarında zevk ve ilaç etkisi olduğunu düşünmek gerekiyor.
3) Yemek insana keyif vermeli, yemeği yerken de sonrasında da... Ağrı, ağırlık ve gaz yapmadan, geldiği gibi gitmeli.
4) Gökkuşağını yemeliyiz. Yani bütün renklerde sebze ve meyvelerden faydalanmalıyız. Gökkuşağında kahverengi ve beyaz olmadığını da hatırlamalıyız.
5) “Yemeğini iç, suyunu ye”-Gandhi. Yani yemek ağzında püre olana kadar çiğne, suyunu da ağzında bol bol çevir ki vücut ısına yaklaşsın...
6) Yeşillikler ve pişmemiş pek çok yiyecek ağırlıklı olarak alkali. Yiyeceklerimizin alkali olması vücudumuzun daha sağlıklı olmasını sağlıyor. Oysa; kola, et, hamburger, sigara asidik... Asidik olan vücutta, belaların kendini gösterebilmesi daha kolay. Ayrıca vücudun asidik halini dengeleyebilmesi için verdiği çaba bize çoğu zaman yorgunluk olarak kendini gösteriyor.
Çiğ yemek yemek aslen ‘canlı yemek yemek’ anlamına geliyor. İşte bu yüzden tohumların çimlenmiş olması, kuruyemişin de suda bekletilerek ‘uyandırılması’ gerekiyor.
7) Çeşitli ve mevsiminde yemekten vazgeçme! Anne sütünde 100 çeşit şeker varmış. Hepsi farklı dönemlerde çocuğa fayda sağlıyormuş. Tıpkı bunun gibi doğa da bize her mevsim başka sebze ve meyveler sunuyor. Bunların da şeker seviyeleri farklı.
8) Enerji dengemiz aslen nasıl beslendiğimizin en güzel kanıtı. Sana’ya inatla “Doğru beslendiğimizden nasıl emin olacağız” diye sordum. Net bir cevabı vardı: “Enerji seviyene bakacaksın.” Kronik yorgunluk, zorlanma değil, hafiflik ve rahatlık hissetmelisin. “Ama ben üç gün dediğin gibi besleneyim, kafam saman gibi oluyor” dediğimizde şakayla karışık “İşte madde bağımlılığı gibi, şekere, karbonhidrata, ete hatta asidik olmaya alışmış vücut bunlardan kurtulurken kendi küçük krizlerini yaşıyor.”
9) Temiz suyu bulabildiğimize, suyun iyileştirme özelliğine şükran duyarak içmeliyiz. Vücudumuzun yüzde 75’i su. Ve su da bazen uyuyor, bazen canlı oluyor. Tıpkı akan bir çayla durağan derenin farkı gibi... Vücudumuzda iyileştirici etkisini gösterebilmesi için suyu hareketlendirmek gerektiğine inanılıyor. Bunun için içmeden, metal olmayan tahta veya porselen bir kaşıkla suyu karıştırmak, en azından çalkalayıp içmek gerekiyor. Alkali yani pH’ı 7’nin üzerinde su içmek de tabii çok önemli.
10) Güzel yağ yemek iyidir. Soğuk sıkım zeytinyağı, hindistancevizi yağı gibi yağları tüketebilirsiniz. Avokado yağının da hayvansal besinlerden aldığımız yağa göre çok daha sağlıklı olduğu hep söyleniyor. Isıl işlem görmemiş yağ yemek çok önemli.
11) Hiçbir zaman derinize ağzınıza almayacağınız bir şey sürmeyin. Derinin nefes alan, sürdüğünüzle beslenen bir organ olduğunu unutmadan onu da diyetinizin bir parçası gibi gibi görün.
12) Tohumlar ve çekirdekler uyandırılıp yenmeli. Çiğ yemek yemek aslen ‘canlı yemek yemek’ anlamına geliyor. İşte tam da bu yüzden tohumların çimlenmiş olması, kuruyemişin de suda bekletilerek ‘uyandırılması’ gerekiyor. Hani bol bol badem sütü, kaju peyniri yapıyorlar ya, işte o insanın canının bolca süt veya peynir istemesinden değil, uyandırılan fitik asidin bunlarda çokça olmasıymış. Bu enzimler hem bağışıklık hem de sindirim için büyük önem taşımaktaymış.
13) İhtiyacımız olan proteini avokado, badem, arı poleni, çimlenmiş mercimek gibi gıdalardan alabiliriz. Aynı zamanda hayvansal proteinin vücuttaki zararlarını ve hazım zorluğunu da hesaba katmak gerek.
Sana Heco’nun kitabı ‘Orient Expressed’e çiğ yemek meraklılarının büyük ilgi gösteriyor.
Sana Heco’dan pembe baklava tarifi
Yufkası için: 1 kâse kaju, 1 avuç ahududu, 4.5 çorba kaşığı su, 1.5 çorba kaşığı limon suyu ve balı, bir çimdik tuzla blender’da iyice karıştırın. Püre olunca fırın kâğıdının üzerinde üç milimetre kalınlığında yayarak, 40 derecelik fırında, altı-sekiz saat kurutun. Katılaşmaya başladıkça çevirip öbür tarafını kurutabilirsiniz.
◊ Baklavanın içi için: Yarım kâse antepfıstığı, bir avuç kuru kayısı, bir limonun kabuğu, bir çay kaşığı tarçın, yarım çay kaşığı toz kakule, yarım çay kaşığı vanilya çekirdeği ve bir tutam tuz. Hepsini kabaca kıyıp birleştirin.
◊ Limon şurubu için: Üç çorba kaşığı balla bir çorba kaşığı limon suyu ve varsa birkaç damla limon yağını iyice çırpın.
◊ Ahududu sosu için: Yarım kase ahududu, iki tatlı kaşığı bal, bir tatlı kaşığı lime suyu ve biraz vanilya çekirdeği... Hepsini iyice blender’da pürüzsüz olana dek çekin ve bir kâseye veya sıkma torbasına alın.
◊ Krema için: Bir gece önceden suda beklemiş çiğ kajuyu labne yapın (internette tarifini kolayca bulabilirsiniz ya da hazır da alabilirsiniz). Üzerine, bir-iki çorba kaşığı bal, üç çorba kaşığı su ve vanilya çubuğundan kalan çekirdekleri ekleyip karıştırınca tamamdır.
◊ Yapımı: Kurumuş ahududu yufkasını bir kahve fincanıyla kesin. Üç parça yuvarlak baklava yufkasının iki tarafına da fırçayla limon şurubu sürün. Biri diğerinin yarısını örtecek şekilde üç tane yufkayı üst üste yapıştırın. İçerisine yaklaşık bir çorba kaşığı gelecek kadar içi ekleyip rulo yapın. Bir saat buzdolabında bekletin. Kenarlarına krema ve ahududu soslarını da koyarak servis edin...
Paylaş