Paylaş
Bu bir.
İkincisi... İsrail’i uyarmak başka, İsrail’le köprüleri atmak başka.
Üçüncüsü... Protesto gösterileri yapmak başka, Türkiye’de yaşayan Yahudi vatandaşlarımızı ürkütmek başka.
- Demek ki, üslûba dikkat.
Ölçüyü kaçırmayalım.
Nitekim 1492’de başlayan birlikteliğimiz, biraz yüksek perdeden hatırlatılmıştır.
***
Her neyse... Bütün bunlar olurken, aynı döneme ve aynı pakete birçok malzemeyi sığdırdık.
- Alevi açılımı.
- Ermeni atılımı.
- Kürtçe tv yayını.
- Nâzım’ın vatanı.
Bu kadar insani yaklaşım “Ergenekon gözaltıları”yla hiç bağdaşmıyor.
- Bilim Adamı.
- Hukukçu.
- Eğitimci.
- Asker ve Polis.
Mesleklere dikkat.
Bu tür insanlar, terör örgütüyle ilişkili olabilir mi?
Bir önceki listeler de öyle.
- Gazeteci Tuncay Özkan.
- Siyasetçi Doğu Perinçek.
Bunlar isteseler bile suç işleyebilir mi? Belki heyecanlı insanlardır. Elbette coşkunlukları ve taşkınlıkları vardır. Ama bunlar karınca bile ezebilir mi?
***
Üç beş gün sevinmek dahi bize kısmet olmuyor.
Bir dizi açılım, hatta sosyal demokratlara çarşaflı katılım, toplumsal uzlaşma için yüreklerimize biraz su serperken, dün yine yüksek düzeyde gözaltılarla uyandık.
- Beş benzemez.
- On benzemez.
Hele içeridekiler: Elli benzemez.
Ne kadar çelişkili bir ülkeyiz.
Akşam mutlu, sabah mutsuz, öğle vakti umutsuz, ikindi vakti çaresiz, yatsıya doğru haydii, cesur ve pervasız...
Kimyamız bozuldu.
***
Gazze’deki ölü ve yaralılara ağlarken, öbür taraftan da arabuluculuk vasfımızı kaybetmemek için
İsrail’le yüzyüze bakacak halimiz kalmalı, değil mi?
- Aman, üslûba dikkat.
Hele aramızda yaşayan Yahudi vatandaşlarımızın güven ve huzuruna bin kere dikkat.
- Sap’la saman’ı ayıralım lütfen.
Eğer ayırabilirsek, Ergenekon’da da adalet yerini bulacaktır sanırım.
Paylaş