Pazar notları

Yaygın kanaat şu ki:

Haberin Devamı

- Türkiye’yi ancak ve ancak deprem yıkabilir.

Ne terör, ne ekonomi, ne Amerika ne Rusya.

Sadece deprem.

***

Madem öyledir, madem en tehlikeli düşman depremdir, ona karşı mevzilenmeliydik, değil mi?

Ama işi hurafelere bıraktığımız anlaşılıyor. Öyleyse Rasathane’nin “sona yaklaşıyoruz” kehanetine hiç şaşmamalı.

***

Metanetimizde de maşallah, 1 gram azalma yok.

Bakar mısınız?

Vilayette deprem toplantısı yapılıyor. Herkes orada, sadece Büyükşehir Belediye Başkanı yok.

Soruyorlar:

- Davetli değil misiniz?

Bunun cevabı çok mu zor:

- Davetliyim veya değilim.

Fakat hayır.

Diyor ki Başkan:

- Genel Sekreter Yardımcım orada, arkadaşlar orada...

E yani?

Yanisi yok. Bilin bakalım, davetli mi değil mi? Siz bilin.

İmamoğlu’nun en hayran olduğum tarafı bu işte: Ne sorarsanız sorun, cevap alamazsınız. O başka bir şey anlatır. Başarısının sırrı belki de budur.

***

Depreme dönersek...

Haberin Devamı

Ezberlediğimiz bir cümle var: Deprem ülkesi olduğumuzu unutmayacakmışız... Pardon, bir cümle daha var: Depremle birlikte yaşamayı öğrenecekmişiz.

Gayet tabii.

Kim itiraz edebilir?

.........

Lakin şu “toplanma alanları” kafamızı çok meşgul ediyor. Mesela... Önümüze ilk çıkan alana sığınabilir miyiz acaba? Yoksa herkesin alanı belirli mi? Yani, başka bir alana sığınmışsak, tanrı misafiri kabul etmezler mi?

Sonra... Kaç alan var? 

Yedi yüz mü?

Bin yedi yüz mü?

Yüzbin yedi yüz mü?

Belki de milyon yedi yüz.

Doğru söyleyin şunu.

Kamusal alanlar da dahil mi? Hah, kamusal alan nedir? Yeri gelmişken şunun bir tarifini isteriz.

Yazarın Tüm Yazıları