Paylaş
Sırf ABD değil, herhangi bir devlet, başka bir ülkedeki seçimi nasıl etkileyebilir de birilerine peşinen icazet verir? Anlamam.
***
Aynı masalı Demirel için de uydurdular:
- Morrison Süleyman.
Tamam da, Türk seçmenini Amerika mı yönlendirdi?
Turgut Özal meselesi de öyle...
Türk seçmenine Amerika mı dayattı onu? Nasıl dayattı? Evren Paşa’ya mı emir buyurdu?
Masal anlatmayın.
***
Şimdi!.. Bizim muhalefetten heyetler Amerika’yı ziyaret ettikçe, yine hep aynı laf:
- İcazet almaya gittiler.
Ne icazeti yahu?
Neyin icazeti?
- Seçim burada.
- Seçmen burada.
- Sandık burada.
- Oyları tasnif de burada.
Peki, ABD’nin dahli nerede?
Ve nasıl?
***
60 yıldır bu icazet kelimesini hep duyarız ama kendisine hiç rastlamadık.
İşin kötüsü...
Biz icazet dedikçe, Amerika hep böbürlendi ve sanki elinde böyle bir imkan varmış gibi patron pozlarına girdi.
Evet, bir patronumuz var.
O millettir.
Türk Milleti’dir.
Gerisi masaldır.
***
Haa... ABD’nin tek marifeti şudur: İktidarların gelişini değil de gidişini tezgahlayabilirler... İşte onu iyi becerirler. Nitekim bütün darbeler ve girişimler onun eseriydi.
Not:
Şu “meçhul 8 saat” herhalde ömürboyu Kemal Bey’in peşini bırakmaz... Herkes bir şey uydurur. Hatta yakışıksız iftiralar atılır. Önlemek zordur. Adaylığını bile etkiler.
Onun için, Kemal Bey, 8 saate dair mutlaka makul bir izahat verip, bu havayı dağıtmalıdır.
“Yine de kendi bilir” diyemem. Çünkü tek başına değildir. Koskoca kurucu bir partinin sorumluluğunu taşıyor.
Paylaş