Paylaş
Ama bana sorarsanız aynı ezici çoğunluk, barışın da kıymetini bilmiyor. Hele demokrasinin kıymetini hiç bilmiyor. Öyle pervasız ve patavatsız olduk ki, herkes ağzına geleni söylüyor. İfade özgürlüğü bizde “görmemişin oğlu” gibi algılanmıştır.
***
On parmağında on kara, herkese satılmış, kiralık, ajan diye hergün leke sürenler, kendilerine bir kerecik “satılmış” denince kıyameti koparıyorlar.?Uçkuruna sahip olamayanlar, Genelkurmay Başkanı’ndan gözyaşlarına hakim olmasını istiyorlar. Ağlayan Genelkurmay Başkanı hiç görmemişiz. Doğru... Ama gülenini de hiç görmedik. Çatık kaşı hep ciddiyet zannettik.
***
Başbakanın, Suriye’ye dair hergün konuşması yanlış. Ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı dünyaya blöfçü olarak ilân etmek doğru mu? Bunların ağababaları da vaktiyle gurbetçilere döviz göndermeyin ey işçiler diye seslenirlerdi. Sonra da içeriye döner, sanayicilere kendi dövizini kendin bul derlerdi. Bir adım sonrası zaten kendi katilini kendin bul’a dönüştü. 12 Eylül’e böyle gelindi.
***
Savaşma, seviş.
Hay hay sevişelim ama sevgi nerede?
Savaş istemeyenler, neden sürekli kavga istiyorlar, o da belli değil. Herkes birbiriyle mahkemelik... Adliye’de milyonlarca dosya var.
- Hakaret, iftira, fitne, tuzak, komplo, kaset, tehdit, şantaj.
Ondan sonra da:
-?Savaşma seviş.
Savaştan Allah korusun. Ama terör, daha da beter değil mi? Niye hâlâ masaya oturmuyor dört parti? Efendim partilerin masaya oturmasıyla terör çözülmezmiş...
Hiç denedik mi?
-?Komutan ağlamasın.
Olur.
Analar ağlasın.
Paylaş