Paylaş
Çarpıcı örnekler.
Ve “öfke” dolu bir “hitabet sanatı.”
Sadece şurasını anlayamadım.
Diyor ki: (özetle)
- Bu gerilimden kurtulmanın tek yolu, iktidar değişikliğidir.
Bravo.
Ama önümüzde bir genel seçim yok. Öyleyse iktidar değişikliği nasıl olacak? Baykal bunu söylemiyor.
Acaba erken seçim çağrısı mı yapacak diye bekledim.
Hayır, onu da yapmıyor.
Öyleyse?
Ne demek istiyor?
Bu kadar güzel bir konuşma, havada bırakılır mı?
***
Pazar günü de atv’de Başbakanı dinledim.
“Öfke” dolu olmasa bile yine de hitabet sanatı öndeydi.
Ama şu noktada tatmin olamadım.
Bir soru üzerine dedi ki:
- Din Devleti kurmak gibi bir gayret içinde değiliz.
Pek cılız bir ifade bu.
Yetersiz ve sanki isteksiz bir cevap.
Halbuki fırsatı yakalamışken, şevkle ve zevkle diyebilirdi ki:
- Deli miyiz biz?
Bu kadar güzel bir rejim dururken, bu kadar çağdaş bir hayat tarzı varken, niye 100 yıl geriye gidelim? Bırakın bu evhamı.
Ve bunun gibi bir iki kroşe daha.
Yapmadı.
Gerçi benim böyle bir korkum yok ama korkanları etkilemeli ve rahatlatmalıydı.
Yapmadı.
Teminat olarak da kendini gösteriyor.
Hasan Cemal inanır ama inanmayanlar ille yasal teminat isteyeceklerdir.
Olmadı.
Konuşmanın tuzu biberi eksik kaldı.
***
Laik Cumhuriyet bir lütuf değil ki.
“Din Devleti gibi bir gayret içinde değiliz” demek, kararlılık ifade etmiyor ki.
Başbakan, penaltıyı kaçırınca Baykal da çıkıp “kediye ciğer teslim etmem” diyor. Ama iktidar değişikliğinin nasıl olacağını söylemiyor.
O zaman da kafası karışık insanlar soruyor: “Yarın seçim olsa... acaba oylar nasıl dağılır?”
Ya da acaba yerel seçim bir ölçü olur mu?
Ya da başka bir yol var mı? Öyle ya, Baykal Askerlere “gölge etmeyin” diye sitemlerini gönderdiğine göre, başka hangi seçenek kalır?
Paylaş