Paylaş
Birand’ın çok isabetli tespiti gibi “bir ticani daha yakalandı” türü haberlere artık gazetelerde rastlanmıyor.
-?İki türbanlı kız, fırından ekmek çalmış.
Hayır. Türban geri planda kaldı.
-?İki kız çalmış.
Şimdi böyle...?Fikir suçu gitti, fakir suçu geldi.
***
Demirel’i Morison Süleyman diye tanıttılar. Ama yıllar sonra kökten Amerikancı Kemal Derviş, kurtarıcı olarak geldi Ankara’ya... Ve alkışlarla karşılandı.
Özallar’a takunyalı kardeşler dendi ama -kambiyo mevzuatı dahil-?en büyük açılımları Özal başlattı.
Yâni devir değişti.
Sokakta yaşasın komünizm diye bağırsalar artık gülüp geçersiniz. Her gördüğünüz sakallı’yı da herhalde artık cumhuriyet düşmanı zannetmezsiniz.
-?İşte budur.
Bir okuyucu ısrarla soruyor bana:
-?Kemalist misin, söyle.
Cevabını verdim.
-?Hayır, Atatürkçüyüm.
Ve anlaştık.
***
Demek ki büyük ölçüde rahatlamış sayılırız. Ortada kala kala sadece bir Korku Kulübü kaldı. Hepimiz oraya üyeyiz. Bütün mesele bunu aşmak.
Nasıl aşacağız? Endişeli kalabalıkların endişesini nasıl dağıtacağız?
Görev, iktidarındır. Hiçbir iktidar endişeli bir toplum istemez.?Bunlar niye istesin? Aklım almıyor. Endişeyi dağıtmak için hâlâ ciddi bir adım yok. Bunu daha da aklım almıyor. Korku’ya alışırsak, hatta onu kanıksarsak sanki şerbetlenmiş mi olacağız? Tamam da, uzun ve zahmetli, bir yol bu. Halbuki bıçak gibi kesip atmak lâzım.
Üstelik seçim’e gidiyoruz.
Sonucu belki de korku oyları belirleyecek. Tam belirlemese bile puan cetvelini etkileyecek.
Muhalefetten bir şey beklemem.
Zira korku atmosferi, onların işine bile gelir. Ama iktidar niye tırnağını oynatmaz? İşte bunu anlamam.
***
Yine de bravo bize.
Yaşam biçimleri’ne Türkler’in bu kadar düşkün ve sevdalı olduklarını bilmezdim. En ufak bir müdahale istemediklerini görüp memnuniyet duyuyorum. Yakın zamana kadar darbeleri bile rızacı ve teslimiyetçi, hatta davetkâr biçimde karşılayan bizler, artık hiçbir korku’yu kabullenemediğimize göre, epey aşama kaydetmiş sayılırız.
Kırk katır mı, kırk satır mı diye bir tercih yapmak zorunda değiliz artık.
Paylaş