Barış, özgürlük, demokrasi...
Bu üç kelime, gerçek anlamından saptırılmış, bir şifreye dönüştürülmüştür.
Çünkü bu üç kelime, kimsenin itiraz edemeyeceği kelimelerdir.
Ama bakın kimlerin ağzında.
***
Siz hiç sahiden demokrat olan birilerinin, sürekli
“Ben demokratım” dediğini duydunuz mu?
Sahici bir barış ve özgürlük yanlısı insanlar, her cümleye
- Bu şeref bize yeter.
Ne Amerikan karşıtlığı
oy getiriyor, ne Rus karşıtlığı...
- İlle de Türkiye.
***
Giderek yükseldiğimizi böyle anlayabilirsiniz. Türkiye karşıtlığı ne kadar büyüdüyse, biliniz ki Türkiye o kadar gelişti... Türkiye karşıtlığı ne kadar azgınlaştıysa, biliniz ki Türkiye o kadar yıldızlaşmıştır.
Başka ölçü yok.
***
Çatı dedikleri tek aday’la seçime gidecekler ki, hangi partinin yüzde kaç oy aldığı anlaşılmasın... 3 mü, 5 mi, 15 mi?
At atabildiğin kadar.
***
Şimdi parlak bir öneri daha var:
Masaya oturduklarında küçük parti- büyük parti ayrımı olmasın.
Buyurun bakalım.
Eşitler arasında birinciyi seçecekler.
Eşitler arası?
Hayır.
Futbol sert oyundur. Sahada zaman zaman tatsız sürtüşmeler olabilir. Bunların her biri -adı üstünde- ne olsa delikanlıdır...Böyle bir risk almaktansa...
Başka bir önerim var.
***
Diyorum ki:
Asıl barış, müziktir.
Ve müzik tarihimiz,
Türk-Ermeni bestekarlarının enfes eserleriyle donatılmıştır.
Doğru.
Muhalefete muhalefet diye geniş bir cephe var.
Ve şimdiye kadar görülmemiş bir hiddet sergiliyor.
*
Neden böyle?
Nereden çıktı bu oluşum?
Ve nasıl kurumlaştı?
- Adeta bir siyasi parti gibi.
İktidar da seçim tarihi olarak sürekli Haziran 2023 deyip rakibini çatlatıyor.
Bu yetmez.
Haziran ama haziranın kaçı? Hangi pazar? Kesin gün verin...
Verin ki, rakibiniz de çatı adayını açıklasın... Açıklasın ki
biz de şerefyab olalım.
***
Hem biliyor musunuz,
kesin tarih verirseniz, mesela
- 4 kere gitti.
Demirel’e benziyor...
Merhum da 5 kere gidip
6 kere gelmişti ya...
Son gelişinde, başbakanlığa da sığmadı, cumhurbaşkanı oldu... Daha yüksek makam olsa,
oraya da çıkacaktı.
***
Bunlar, dünyada ender görülen vakalardır.
Ta 60’larda başlayan Köşk Yarışı, 1973’te iyice tıkandı.
Faruk Gürler’in emr-i vakisi, Meclis’te tepki görünce, halim-selim bir zat’ta karar kılındı:
Fahri Korutürk.
Fahri Paşa, Divan Pastanesi’nde sütlü kahvesini güzel güzel içerken, kendisine acele Ankara’ya dönmesi bildirildi.
Gidiş o gidiş.
*
7 yıl sonra...