Ne yapalım?
- Yalvaralım mı?
İstenmediğimiz yerde bizim ne işimiz var?
***
Avrupalılar ve Amerikalılar, İsveç’in NATO’ya girmesi için bize çok baskı yapıyorlar ama bir kerecik olsun İsveç’e teröristlerden arınması gerektiğini söylemediler... Çünkü hepsi aynı familyaya mensup... Verdileri sözü hangisi tutmuş ki?
***
Tabii bizde de bir tuhaflık var. Üç beş zibidi için İsveç’i sıkıştırıyoruz ama teröristlere silah, mühimmat ve tahsisat yağdıran esas patron Amerika’yı nereye koyacağız?
Halkın ortak feryadı:
İnsanların hakkını, yaşarken değil de ancak öldükten sonra teslim etmek, kötü bir huyumuzdur.
Onlara hak ettikleri saygıyı, vefayı, alkışı ve hatta ödülü, “yaşarken” bahşetmeyi artık öğrenmeliyiz.
Nedir esirgediğimiz?
*
Bugün 17 Eylül, değil mi?
Evet, 17 Eylül.
İşte... İki bakanı ve bir başbakanı idam edişimizin 62’nci yıldönümünde, bugün, kabirleri başına gitmiş ağlıyoruz.
Ağlayalım.
Şu, takvim yapraklarına
bir bakar mısınız?
***
6-7 Eylül (1955)...
Yüz karası bir tarih bu: Tahriklere kapılıp, Rum vatandaşlarımızı fena halde ürküttük ve sonunda onları kaybettik...
Gittiler...
Türkiye’yi terk edip Yunanistan’a gittiler.
Sonra çok üzüldüysek de faydası olmadı.
Eh... Haberdir ama “bomba haber” değildir.
***
Ben dahil, günlerdir bu lafın üzerinde tepinip duruyoruz. Nedir, ne oluyoruz?
İş öyle bir hale geldi ki, ittifaklar normal oldu, bağımsızlıklar ise anormal, öyle mi? E hani partiler “demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıydı?”
Nerede kaldı kendi “öz iradeleri?”
***
Bir parti ne için kurulur?
Niçin seçime girer?
Hiç bir ittifaktan yardım ve güç almadılar... Zaten o dönemde ne HDP vardı, ne İYİ Parti vardı, ne de 6’lı masa.
***
Yine vaktiyle, CHP’li Ahmet İsvan’lar, Aytekin Kotil’ler, Nurettin Sözen’ler, İstanbul’da belediye seçimlerini kazanırlarken, tek başınaydılar… Yanlarında hiçbir partinin desteği yoktu... Esasen ittifak diye bir şey yoktu.
......
Keza İzmir...
Aynı şekilde İhsan Alyanak’lar, Yüksel Çakmur’lar falan... Hepsi bileklerinin hakkıyla, alınlarının teriyle kazandılar.
***
Şimdikiler öyle mi?
Tahıl koridoru diye sızlanıyorlar ama Rusya’ya verdikleri sözü tutmuyorlar.
...........
Ne güvenilmez insanlar şu Amerikalılar.
Bize F-16 satışını, İsveç’in NATO üyeliği şartına bağlıyorlar.
........
Ne yüzsüz devlet adamları şu İsveçliler. Hem NATO’ya üye olmak istiyorlar hem terör seviciliğini terk etmiyorlar.
***
Bunlara rağmen:
Bugün her birimizin demokratlık gösterisine bakmayın. O gün (12 Eylül 1980 sabahı) ben dahil hepimiz, askeri müdahaleyi alkışlamıştık.
***
Bütün sebep neydi:
- Canımız kurtulmuştu.
Sağ-sol çatışması sebebiyle sokaklarda her gün 20 - 25 kişi öldürülüyor, üniversitelerde can pazarı yaşanıyor, anneler babalar çocuklarının okuldan eve sağ salim dönmelerini pencere kanatlarında oturup heyecanla bekliyordu.
***
Hiç unutmam, o gün gazeteye giderken tam önümüzde bir askeri vasıta, hata yapmış, bir Mercedes arabaya çarpmıştı.
Durduk. Baktık.
Gidip ya rica edip İYİ Parti’ye eklenecekler ya da kaldıkları yerde batacaklar. Belki aday bile gösterilmeyecekler...
Kemal Bey’in de intikamı acı olur.
*
Yeni yeni ve yavaş yavaş idrak ediyoruz:
- Akşener, bir taşla 3-5 kuş birden vurmuştur.
En başta Kemal Bey.
Sonra bu iki belediye başkanı.
Sonra masadakiler ve Halil İbrahim sofrası...