Cumhurbaşkanı yardımcılıkları, Bakanlıklar, Milletvekillikleri, leblebi çekirdek gibi dağıtıldı.
Ne dağıtılması?
- Peşkeş çekildi.
*
Verenler, o koltukları ne kadar babasının malı zannediyor idiyse, alanlar da o koltukları hak ettiklerine o kadar inanmış idiler.
Yıllardır “buna tenezzül eden” tek MHP’li bile görmedik... Yıllardır görmedik...
Oraya bakıp biraz utansınlar.
Ne utanması?
Kemal Bey, yüzde 45’e takılıp kalarak sadece 1’inci turu kaybetmekle kalmadı.
- Milletvekili olma hakkını da kaybetti.
- Meclis çoğunluğunu da kaybetti.
- CHP Genel Başkanlığı’nı da tehlikeye attı.
Daha da önemlisi:
- Parlamenter Sistem hayalleri, suya düştü.
***
Parlamenter Sistem, suya düşse ne olur, düşmese ne olur?
Siyasi hayatımızın çok önemli bir aktörü olacağı muhakkaktır.
Lakin, şimdi onu bekleyen bir tehlike var. Mutlaka farkındadır ama yine de hatırlatmayı bir görev bilirim.
Çünkü yanlış karar verirse...
Yanlış ata oynarsa...
Üstelik yanlış oynadığı o at, bir de seçimi kaybederse...
İşte o zaman Sinan Oğan, kazandığı bütün sempatiyi geri verir... Ve yazık olur.
***
Herhangi bir şey telkin edecek değilim... Kendisi görüyor zaten... Genç olmasına rağmen tecrübeli bir siyasetçidir. Türkiye’nin güvenlik sorunu haline gelmiş “komitelerini, komserlerini ve sömürge valisi adaylarını” benden daha iyi bilir.
Öyleyse, yarından tezi yok, Kemal Bey koyu bir milliyetçi olmaya karar vermeli (karar vermekle oluyorsa) ve Erdoğan’ın karşısına öyle çıkmalıdır. Her şeyden önce Sinan Oğan’a şirin gözükmek lazım.
Geriye ne kalıyor?
Seçmen mi?
“O kolay.”
Seçmen onu tanır zaten.
***
Kemal Bey’in yerinde dublör olsam, birkaç tane serhat türküsü öğrenirim. Ve merhum Hasan Mutlucan gibi heyecan yaratırım. Seçim şarkısı olarak da kampanya süresince bilin bakalım hangi şarkıyı sürekli çaldırırım.
Bildiniz:
O gece oylar yayınlanırken, o iki Belediye Başkanı sahneye fırlayıp neye itiraz ettiler ve sonra bir daha da ortada görünmediler?
Şaka mıydı acaba?
*
Peki, nasıl oldu da o geceki rakamları, sonunda aynen kabullendiler? Halbuki, son 13 yıldır her seçimi gayrimeşru ilan etmek gibi şirin bir huy edinmişlerdi.
*
Dememiş miydim demeyi hiç sevmem ama ilk defa size çayı görmeden paçaları sıvamayın demedim mi? Dağıttığınız Bakanlıklar şöyle dursun, bahşettiğiniz ulufeler ne olacak şimdi? Hüsran, mağlubiyetten daha kötü şeydir. Oldu mu bu? Beğendiniz mi yaptığınızı?
*
Z Kuşağı deyip duruyordu Kemal Bey... 6 milyon
Onun ve şürekâsının bu pek muzaffer halini tavrını görünce, acaba mahcubiyet duygusu dünyada tedavülden kalktı mı diye düşündüm.
***
Merak ediyorum Kemal Bey.
Siz böyle bir seçimi bile kazanamazsanız, başka hangi seçimi kazanacaksınız?
- Yedi düvel arkanızda.
- Mutfak, çarşı pazar dahil, bütün unsurlar yanınızda.
- Doğal afetler bile sizin müttefikiniz.
- İftira, yalan şantaj, tehdit ve kumpasın bütün profesyonel aktörleri, sizin gönüllü personeliniz.
Öyle bir seçimdi ki:
Sandığa burnunu sokmayan kalmadı.
PKK’dan ve Kandil’den tutun FETÖ’ye kadar, hem de alenen, İmralı’dan tutun Edirne Cezaevi’ndeki zata kadar, müdahil olmayan yoktu.
...........
Şantajcılar kumpasçılar, hepsi ortalara dökülmüştü.
İngiliz, Fransız, Alman Medyası, neredeyse sandığın içine saklanmıştı... Osman Kavala bile sanki oradaydı.
***
Buna rağmen Milli İrade zerre kadar taviz vermedi... Eşine ender rastlanır bir olgunlukla demokrasiyi taçlandırdı.
Ya da diyorduk ki:
- Hele şu seçim bir geçsin...
Ne olacaktı geçerse?
- Ertesi gün perhize mi başlayacaktınız?
- Sigarayı mı bıracaktınız?
- Her sabah yürüyüşe mi çıkacaktınız?
Her ne ise...
Haydi bakalım, bugün seçim işte.