Tatlı dil, insanları yaklaştırır!

CUMARTESİ akşamı Büyük Kulüp’te ilginç bir tören vardı.Hemen her kesimden, siyasi görüşleri çok farklı, değişik fikirlere sahip yüzden fazla üst düzey insanı bir araya getirmek, ev sahipliği yapan Ali Şen’in büyük başarısıydı.

Toplantıda konuşan Ertuğrul Özkök’ün dediği gibi "Ali Şen o gece bizlere, birlikte yaşam kültürü dersi" verdi. Toplum olarak anlamak istemesek de uygarlık bunu gerektiriyor.

Fenerbahçe’nin efsane başkanı Ali Şen, 10 yıl önce başkanlığı devrettiği Aziz Yıldırım’ı, Fenerbahçe Kulübü’nün gelmiş geçmiş en başarılı başkanı ilan etti ve "Nice 10 yıllara" diyerek ona bir onur plaketi verdi. Hiçbir kuruluşta bugüne kadar görülmemiş bir jestti bu...

Yapılan töreni ve güzel konuşmaları, spor yazarı arkadaşlarımız herhalde sayfalarında anlatacaklardır. Ben değişik bir konuyu ele alacağım.

* * *

Toplantıda, yukarıda da bahsettiğim gibi, spor, siyaset ve basın camiası ile iş dünyasından, hepsi üst düzeyde yüzden fazla kişi vardı. Bunlardan biri, kısa adı TÜTAV olan Türk Tanıtım Vakfı Başkanı Kemal Baytaş’tı. O da, Ali Şen’i kıramayarak Ankara’dan kalkıp gelmişti. Aynı masada, yan yana oturduk.

Bir dönem Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı da yapan Kemal Baytaş, Turizm Müsteşarı iken 1983’te kendi isteğiyle emekli olmuş ve Türk Tanıtım Vakfı’nı kurmuştu.

Türkiye’de ve uluslararası alanda birçok ödülü olan Baytaş, 1983’ten bu yana Türk Tanıtım Vakfı Başkanlığı’nı yürütüyor ve yurtdışında ülkemiz için çok güzel etkinlikler düzenliyor.

Kemal Baytaş, Türkiye’nin gidişatına üzülüyor, çok dolu olduğu belli. Cümleler ağzından coşkun suların, görkemli bir çağlayandan gürleyerek inişi gibi akıyor. Bakınız neler diyor:

"Başbakan, keşke bu gece burada olsaydı da, değişik dünya görüşlerine sahip birçok insanın nasıl birbirine saygı duyarak uyum içinde yaşayabileceğini görseydi... Tatlı dil insanları birbirine yaklaştırıyor. Başbakan’ın köpüren haline şaşırıyorum. Bu ne şiddet böyle? Hele ’Öfke de bir hitabet sanatıdır’ demez mi? Sevsinler böyle sanatı! Demek ki ona göre, gözdağı vermek bir sanat, öyle mi? Bu yaşa geldim, böyle bir sanatı ilk defa duydum.

Kavgayı seven, gereksiz sertlik yapan bir başbakan bu... Türbanı ahlak, mayoyu ahlaksızlık simgesi sayan bir anlayışa sahip. Gazetelere çatarken ’Bu toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz’ demesi bunu gösteriyor."

* * *

"Türban konusuna gelince; artık, birçok İslam ülkesinde bile devlet başkanlarının eşleri türban takmıyor, yönetim kadroları imamlarla doldurulmuyor.

Türban, bir şeriat cenderesidir. Türbanlı bir kafa içinde pozitif bilim ve uygar bir düşünce yer almaz. Tüm dünya, türbanı bir ilkellik ve dini cihat simgesi olarak tanımlıyor. Aslında türban, aynı zamanda Atatürk karşıtlığının bir simgesidir. Atatürk’ün sağladığı erkek-kadın eşitliğine ve kadın özgürlüğüne karşı bir tepkidir.

Kim ki ’Kadınlar türbanı hiçbir baskı altında kalmadan takıyor’ diyorsa bu bir hilekárlık ve hinliktir! Türbanın Anayasa’ya sokulması, Anayasa’nın genel laiklik felsefesini dinamitledi. Bunun altından nasıl kalkarlar bilemem. Göz göre göre ateşle oynadılar.

Bugün, dünyadaki İslam ülkelerini gezip görenlerin ilk söyledikleri şey ’Buraları gördükçe Atatürk’ün büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor’ demek oluyor.

Ne yazık ki, ülkedeki tüm talihsizliklere, bir de Devlet Bahçeli sendromu eklendi. O da laik Anayasa’nın mayınlanmasına yataklık etti. Ama ne yaparlarsa yapsınlar hepsi beyhudedir.

Türbanı devlet sorunu haline getiren gafiller, tarihten ibret alıp akıllarını başlarına toplamadıkça, İsmet Paşa’nın ünlü deyimiyle, onları kimse kurtaramayacaktır."
Yazarın Tüm Yazıları