BUGÜN seçim günü... Seçim yasakları nedeniyle siyasete dalmak yok.
Bu nedenle politika dışı iki ayrı hikáye anlatalım.
Yaşadığımız dünyada kıssadan hisseler çıkarmak yararlı olur.
Evet, dünyamızda sosyal adalet var mı?
Aslan, eşek ve tilki ava çıkmışlar. Birçok hayvan avlayıp dönmüşler. Aslan, eşeğe;
"Haydi, şunları pay et" demiş. Eşek de avları üç eşit parçaya bölmüş.
Aslan kükremiş:
"Hani ulan benim aslan payım?"
Eşek şaşırmış:
"Ne aslan payı? Avları beraber yakalamadık mı? Herkes hakkına razı olmalı. Üçümüz eşit paylaşacağız? Sosyal adalet bunu gerektirir."
"Sosyal adalet ha!" diye kükreyen aslan, o kızgınlıkla atılıp bir pençede eşeği öldürmüş ve tilkiye dönerek;
"Hadi sen pay et avları" demiş.
Tilki ellerini ovuşturmuş:
"Aman efendim, siz ormanlar kralı, hayvanlar padişahı dururken pay etmek ne demek? Hepsi sizin. Buyurun afiyetle yiyin!"
Aslan hayretle sormuş:
"Sen bu sosyal adaleti ne zaman öğrendin?"
Tilki boynunu bükmüş:
"Eşeğin akıbetini gördükten sonra."
Sahi, yaşadığımız dünyada sosyal adalet var mı? Yoksa dünyamız sadece güçlülerin dünyası mı, adalet güçlülerin adaleti mi?
Kıssadan hisse...
* * *
Bazı insanlar eleştiriye hiç gelemiyor. Kızıyorlar, sövüyorlar, tehdit ediyorlar...
Varsın etsinler. Rüzgár kayadan ne alır ki? Biz doğruları yazmaya devam edeceğiz.
Hem elektronik posta ile hem de faksla sık sık şu mealde mesajlar geliyor:
"Niye kanaatkár olmuyorsunuz nankörler? Derdiniz ne sizin? Şükür demesini bilmiyor musunuz? Biz, bugünlere çok şükür Yarabbi, diye hep dua ediyoruz. Kanaatkár olmazsanız, Allah çarpmasa biz çarpacağız sizi."
Anlayacağınız biz, İsa’ya da yaranamıyoruz, Musa’ya da... Ne yapalım, kaderimiz böyle!
"Çok şükür" lafı üzerine sevgili Melih Aşık’ın anlattığı bir Bektaşi fıkrası geldi aklımıza. Bu pazar günü onu nakledip neşemizi bulalım.
Bektaşi, yaz sıcağında dağ başında serinlemek için bir karpuz kesmiş. Karpuz kelek çıkmış. İçi bembeyaz. Yenir gibi değil.
"Şansa bak" diye canı sıkılan Bektaşi hiç dokunmamış karpuza. O sırada uykusu da bastırmış, ağacın gölgesine yatıp uyumuş.
Bir süre sonra uyandığında bakmış, adamın biri gelmiş, az önce yemeden bıraktığı kelek karpuzu büyük bir iştahla kemiriyor, bir yandan da;
"Yarabbi çok şükür. Yarabbi çok şükür!" deyip duruyormuş.
Onu bir süre seyreden Bektaşi sonunda dayanamayarak:
"Yahu babalık" demiş, "Sen, kabaktan da beter kelek bir karpuza bu kadar şükredersen, daha iyisini ömrün boyunca bulamazsın. Ona göre haa!"