ÂDET olduğu üzere “Tüm okurlarımın Ramazan Bayramı kutlu olsun” diyorum ama aslında “tatsız bir bayram” yaşayacağımız belli!
Ülkemizin içinde bulunduğu dertler yetmiyormuş gibi, bir de referandum curcunası, yaşanan sıkıntıların üzerine tuz-biber ekti! Bayram ertesi, 12 Eylül Pazar günü, Türk insanının kader günü! Oy vermeye gideceğiz. İktidar, devletin bütün imkânlarını kullanıp saf halkı kendi isteği doğrultusunda yönlendirmeye çalıştı ama bu zorlamanın sonuçta ters teptiği görülürse hiç şaşırmamak gerekecek! * * * Televizyon haberlerde, Başbakan Erdoğan’ın o günkü mitingini veriyordu. Bodrum’da kafeteryada oturanlar hem meşrubatlarını içiyor, hem de haberleri dinliyorlardı. Yabancı bir turist sordu: “Televizyonda bağıran adam kimdir?” “Başbakan” dedik. “Peki neden bağırıyor öyle? Kötü bir şey mi oldu?” “Hayır, birkaç gün sonra referandum var, Başbakan halkın ‘Evet’ demesini, istiyor.” “Kızgınlığı bu yüzden mi? Eğer böyle kızacaksa neden referandum yapıyor?” Şaşkın şaşkın televizyon ekranına bakan yabancı turistlere “Siz bu işten anlamazsınız. Bizim demokrasimiz bize göredir!” diyemedik! Onlara, Başmüzakereci Devlet Bakanı’nın “Hayır diyenin ya aklından zoru vardır, ya da vatanını sevmiyordur” dediğini, Başbakan’ın “Bitaraf olan bertaraf olur” diye işadamlarını tehdit ettiğini, Kültür Bakanı’nın “Anayasa değişikliğine hayır demek için insanların aptal olması lazım” dediğini de söyleyemedik. Tüm bunları anlatsaydık, herhalde şaşkınlıktan dudakları uçuklardı gariplerin... * * * Zaman zaman sizlere bahsettiğim Londralı arkadaşım Bora Paran, eşi Feryal Hanım ve torunu Teoman ile yine Türkiye’ye geldi. Ne de olsa ülke sevgisi var. Sordu: “Ben Londra’da pek takip edemedim doğrusu... Bana anlatsana nedir bu iş?” “Referandum işte... Yani halkoylaması... 26 soru var, vatandaş bunlara cevap verecek.” “Ben internette şöyle bir baktım. Büyük bir paket bu... Birbirinden ayrı birçok konu var. Sorulardan bir kısmını doğru buldum. Bunlara evet diyebilirim. Fakat bazı sorular da bana çok ters geldi. Peki, ne yapacağım?” “Bir şey yapamayacaksın. Ya hepsine evet, ya hepsine hayır demek zorundasın.” “Böyle şey olur mu? 26 sorunun hepsi iyi ya da hepsi kötü olamaz. İnsanın kafası, 26 sorunun tümüne birden yatmaz. Ben bazısını sevdim, bazısını sevmedim. Tercih hakkım yok, ayırım yapamayacağım, öyle mi?” “Evet, aynen öyle! Ya tümüne evet, ya da tümüne hayır!” “Bu nasıl şey böyle? Avrupa’da da birçok referanduma tanık oldum. Adamlar hayati konularda sadece tek soru soruyor ve tek cevap istiyorlar. Bizdeki referandumun dünyada benzeri yoktur!” Arkadaşıma “Kendini üzme dostum. İktidar, tüm bu hengâme içinde iki maddenin geçirilmesini istiyor. Diğer maddeler oltanın yemi!” dedim. * * * Hedef, yüksek yargıya egemen olmak! Oysa özgürlükçü demokrasi, kuvvetler ayrılığı prensibi üzerine kurulur. Yargı, siyasi gücün emrine girerse ortada demokrasi kalır mı? Devlet tümüyle ele geçirilmek isteniyor ama... İşin en garip yanı, tüm bunların vatandaşlara “Daha çok demokrasi” diye sunulması... Şu atasözünü unutmayalım: Kurdu bekçi yapan koyunlar, postu kaybedince ağlamamalıdır!