AVRUPA’nın bütün büyük kentlerini gezdim. Hemen hepsi de bakımlı, güzel, temiz şehirler... Avrupa şehirlerinin ortak özellikleri, parklarının ve meydanlarının bol oluşu...
Denizi olmayan Londra’yı cazip kılan, o muhteşem parkları ve bahçeleridir. Londra’da adım başına bir parkla karşılaşırsınız. İnsanlara huzur veren, nefes almalarını sağlayan devasa parklardır onlar... Mesela, Hyde Park, Regent’s Park, Holland Park, St. James Park, Richmond Park, Gren Park, Greenwich Park, Battersea Park gibi parklarda insanlar mutludur, cıvıl cıvıldır. Bazıları ortaçağdan beri kamuya ait olan park ve meydanları ile dünyanın en yeşil kentlerinden biridir Londra... Orada park ve bahçeler ayrı bir kişiliğe ve çekiciliğe sahiptir. Londra halkı, bu açık alanlara müzik dinlemek, spor yapmak ya da sadece şehrin karmaşasından kaçmak için gelir. * * * Bir de İstanbul aklıma geliyor... Benim, ömrümü geçirdiğim İstanbul’umu düşünüyor ve tüm doğal güzelliklerine rağmen, park fukarası bir kent olduğunu görüyorum. İstanbul’un, doğayı sevmeyen, yeşilliklerden uzak duran, her geçen gün biraz daha betonlaşan bir yapısı var. Güzelim şehir, gün geçtikçe çirkinleşiyor. “Neden biz Türkler, parklara ve meydanlara önem vermiyoruz?” diye düşünürken, Mimar Kentbilimci Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp’ten bir elektronik mektup aldım. Kentleşme uzmanı olan Ahmet Vefik Alp de benim gibi, İstan-bul’da meydanlarımızın berbat edilmesinden şikâyetçi... Şöyle diyor: * * * “Şehirler ülkelerin gözleri, meydanlar da şehirlerin gözleridir. Şehirler ülkelere, meydanlar da şehirlere kimlik verir. İstanbul’umuzun birçok meydanı var: Taksim, Beyazıt, Şişli, Beşiktaş, Üsküdar, Kadıköy, Karaköy, Sirkeci, Eminönü, Sultanahmet meydanları bunlardan bazıları... Ancak bugün görüyoruz ki, biz İstanbullular bu meydanlara iyi bakamamışız, onları yol kavşağı, taksi, otobüs, minibüs depoları haline getirmişiz!” * * * “Meydanlar önce yayalar içindir. Meydanlar toplanma, buluşma odaklarıdır. Genelde yerleşimin merkezinde yer alırlar. Törenler orada yapılır, bayramlar orada kutlanır, protestolar orada gerçekleşir. Avrupa şehirleri bizlere en güzel meydan örneklerini sunmaktadır. Başı çeken İtalya’dır. Venedik’te San Marco, Roma Vatikan’da Saint Pierre meydanları insanoğlunun yarattığı en güzel meydanların başta gelenleri olarak kabul edilmektedir. Bu meydanlarda yalnız yayalar vardır. Otomobil, otobüs yoktur. Her yıl binlerce turist bu ve benzer meydanları görmek, gezmek, oturup bir kahve içmek için buralara akmaktadır.” * * * “Başkentimiz Ankara’da da durum farklı değildir. Ulus ve Kızılay meydanları, araçlara teslim olmuşlardır. İzmir Konak Meydanı yeni uygulamasıyla yüzümüzü biraz güldürdüyse de ‘açık alan’ hüviyetinden mekân hüviyetine geçememiştir. İstanbul’un bozulan meydanları için yıllardır birçok proje yapılmasına karşın bunlar uygulamaya girememiş, yeniden düzenlenen Beyazıt Meydanı ise arzu edilen ortamı yakalayamamıştır. Araçlar egemenliğindeki meydanlarımızı, gerçek sahipleri yayalar için yeniden düzenlemeli, İstanbul’umuzu hak ettiği güzel ve çağdaş meydanlarına bir an evvel kavuşturmalıyız.”