O fotoğraf hálá, gözkapaklarımın pembe ekranından silinmedi.
Tuhaf, acayip bir görüntü.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah, koltuğa kaykılarak oturmuş, iki yanına da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Başbakanı’nı almış, kameralara poz veriyor.
Arkasındaki duvarda da, altın çerçeve içinde kendi fotoğrafı ve Suudi Arabistan bayrağı asılı. Petrol zengini ama geri kalmış bir ülkenin görgü kurallarını bilmeyen kralı.
Milyarlarca dolar parası olduğu bilinen Kral’ın yanında bizimkiler birer öğrenci gibi uslu uslu oturuyor ve onun ağzından çıkacak lafları bekliyor!
Kral hayranlığı... Arap hayranlığı... Ne derseniz deyin, bu davranış Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil edenlere hiç yakışmadı. Kaddafi’nin çadırındaki Erbakan’ın durumu da bundan farklı değildi!
İşte, aklımdan çıkmayan ve gururumu inciten fotoğraf bu.
Abdullah Gül’ün, Türkiye’nin itibarını hiç düşünmeden otel odasına gidip Kral’ın huzuruna çıkması hata idi. Bundan Türkiye’nin önemli bir bölümü rencide oldu.
Yabancı misafirlerin nasıl ağırlanacağı, karşılama ve uğurlamaların nasıl yapılacağı, bunun için uygulanacak olan protokol bellidir. Durum, "Bu adamın milyarlarca doları var. Bu paranın bir kısmını ülkemize kazandırsak fena mı olur?" mantığıyla izah edilemez.
Bir ulusun onuru para ile ölçülemez!
Para bulunur ama kaybedilen onur geri gelmez!
* * *
Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Ankara’dan sonra Kahire’ye gitti.
Yine 9 uçak dolusu 400 kişi ile Kahire Havaalanı’na indi, yine en lüks iki otelde 290 oda kapattırdı.
Orada ne oldu? Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Kral’ın ayağına gitmedi, oteldeki odasına koşmadı.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Mısır Devlet Başkanı’nın ayağına gitti. Hüsnü Mübarek, Kral’ı Kahire’deki Koba Sarayı’nda kabul etti.
Protokol kurallarına uygun şekilde, iki eşit devlet başkanı olarak fotoğraf çektirdiler. Hüsnü Mübarek, Kral Abdullah’ın karşısında, ders alan bir öğrenci gibi durmadı, onu Mısır Devleti’nin onuruna yakışır şekilde ağırladı.
Protokol kuralları her ülkede böyledir. Bugünkü Türkiye hariç tabii...
* * *
Beni üzen ve ruhumu sıkan ikinci olay, PKK’nın kaçırıp daha sonra serbest bıraktığı 8 asker olayıdır. Bu erler, askeri mahkeme tarafından tutuklanarak hapse atıldı.
Kuzey Irak dağlarındaki teslim görüntüleri, PKK’nın propagandası, bölücübaşının posteri önünde, üç DTP milletvekili tarafından zabıt imzalanması, erlerin PKK’lı teröristlerle biraz samimice el sıkışarak vedalaşmaları beni de rahatsız etmişti. Şimdi, kafalarda birçok soru var!
8 askerin tutuklanmasına karar veren Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, soruşturmayla ilgili yayın yasağı da koydu.
Açıklanan kararda, "Soruşturma kapsamında bazı önemli bilgilerin ele geçirilmiş olması da göz önüne alındığında, kamu düzeni ve toprak bütünlüğünün korunması, gizli kalması gereken bilgilerin açıklanmasının önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla" yayın yasağı getirildiği bildiriliyor.
Basına sansür hoş değil, ama AKP’nin çıkardığı yeni Türk Ceza Yasası’nda bu yetki var.
Elbette ki, askeri mahkeme olay hakkında en adil kararı verecektir.
Dilerim, 12 askerimizin şehit düştüğü terörist saldırıyla ve kaçırılan 8 askerle ilgili olarak kamuoyunda yaratılan kuşkuların hepsi yanlış çıkar!