Paylaş
“Dünyada insanca yaşamak için bağımsızlık şarttır. Bağımsız olmak için bir kuvvete sahip olmak gerekir. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat kaynağı, hürriyet isteyen millettir.
Yabancılar milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için Mondros Mütarekesi ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün savunma araçlarımızı elimizden almaya çalıştılar.
Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza saldırmaya başladılar.
Askerlik onurunu yok etmeye çalıştılar. Ordumuzu lağvederek milletimizi, bağımsızlık için muhtaç olduğu dayanaktan mahrum etmeye çalıştılar. Milletimizin onuruna, her türlü hak ve hukukuna saldırarak, milleti alçaltarak ‘boyun eğmeye alıştırma’ planını uyguladılar ve uyguluyorlar. Ordu, düşmanlarımızın birinci saldırı hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, küçük düşürmek lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta bir sakınca görmeyecekler!”
Atatürk’ün, genç subaylara bunları söylediği günlerde İstanbul’da işgal kuvvetlerini destekleyen işbirlikçi Peyam-ı Sabah Gazetesi, Atatürk ve arkadaşlarına ateş püskürerek “Ankara’daki şımarık herifler! Artık durun! Haddinizi bilin! Bu şarlatanlık bitsin!” diye manşetler atıyordu.
Yabancı uşağı Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanlığını yaptığı mahkeme Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i ve Urfa Valisi Nusret Bey’i idam ettirmiş, Mustafa Kemal Paşa için de gıyabında “idam” kararı vermişti.
Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra, 150 işbirlikçi, vatandaşlıktan çıkarılarak ülke dışına sürüldü. Ancak bu 150’liklerin neredeyse tamamı 1 Haziran 1924’teki yasa çıkmadan çok önce Türkiye’den kaçmış bulunuyordu.
İşbirlikçi gazeteci Ali Kemal’in İzmit’te linç edilerek öldürülmesi, işbirlikçileri büyük bir telaş ve paniğe sürüklemişti. Bu yüzden sürgün kararı çıkmadan çok önce, bir vapurla Türkiye’den kaçmışlardı.
Kaçaklardan bir bölümü Yunanistan’ın Pire limanında, diğer bölümü de Mısır’ın İskenderiye limanında karaya çıktılar. Onlar için acı, çileli, meşakkatli bir hayat başladı.
Sürgünler arasında, ülkesini seven insanları insafsızca idama yollayan Mahkeme Başkanı Nemrut Mustafa Paşa, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan, Padişah ve işgal kuvvetleri yanlısı olan ünlü yazarlar, Refik Halit Karay, Ref’i Cevat Ulunay, şair-filozof Rıza Tevfik ile “Mütareke Basını” denilen 12 gazetenin sahibi ve başyazarı da vardı.
1938 yılında çıkarılan yasa ile sürgündeki “150’likler” affedildi ama pek azı Türkiye’ye döndü. Çünkü çoğu, yabancı ülkelerde zor şartlarda yaşayıp, sefalet içinde can vermiş, bazıları da din değiştirerek Hıristiyan olmuştu.
Filozof Rıza Tevfik ile iki ünlü yazar Refik Halit Karay ve Ref’i Cevat Ulunay, Atatürk’e dualar ederek ülkeye döndü. Güçlü bir kalemi olan Refik Halit Karay, öldüğü 1965 yılına kadar birçok roman yazdı. Rıza Tevfik de öldüğü 1949 yılına kadar şiir ve felsefeyle uğraştı.
Ref’i Cevat Ulunay ise öldüğü 1968 yılına kadar Milliyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı. Tatlı bir üslubu olan Ulunay, hayatının sonuna kadar hiçbir politik yazı ve siyasi yorum yazmadı.
Paylaş