Paylaş
Dinciler Atatürk’ü hiçbir zaman sevmedi ve her geçen gün düşmanlığı yoğunlaştırdı.
Kendilerine “İkinci Cumhuriyetçi” adını veren eski solcular ve aydın geçinen birtakım insanlar yeni bir cumhuriyet kurma sevdası içinde! Sağdan soldan, alttan üstten, laik cumhuriyete vuran vurana! Neden?
Tüm bunlar Atatürk’ün ölümünden sonra, ülkemizde büyük adam yetişmemesinden kaynaklanıyor.
İş başına gelen her lider, bir eskisini aratarak memleketi bu hale getirdi. Türkiye’nin varlık nedeni olan laik cumhuriyeti gerçek anlamda savunan yönetimlerden yoksun kaldığımız için, uzun yıllar ağır travmalar yaşayarak, bugünlere geldik. Hemen her seçimde oy avcılığı için din istismarı yapıldı. Her dönemde gericilere taviz verildi. Tüm liderler kendi siyasi pazarlamalarını din üzerine kurdu. Askeri yönetimler bile dincilere tavizden uzak kalamadı.
29 Ekim 1923’te gerçekleştirilen devrim, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra başlayan “karşı devrim”le 71 yılda son aşamasına geldi. Gazeteciliğin duayenlerinden olan değerli meslektaşım Kurtul Altuğ’un her fırsatta anlattığı bir “bedevi hikâyesi” var. İbret alınacak bu öykü şöyle:
Bir bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında çölde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, kuşlar uçuşarak kaçar, çöl mutlak bir sessizliğe bürünür.
Tecrübeli bedevi, bu belirtilerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu anlar. Hemen devesini çökertir, üzerinden iner. Heybeden çıkardığı sağlam bir kazığı kumlara çakar ve devesini bu kazığa bağlar.
Sonra diğer heybeden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırı alelacele kurup içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler. Son düğümü henüz atmıştır ki, kara bulutlar bölgeye gelir ve fırtına patlar. Küçük çadır sökülecekmiş gibi sallanmakta, rüzgârın savurduğu kumlar, neredeyse delip geçecek hızda çadır yüzeyinde çarpmaktadır.
Vücuduna saplanan her kum tanesinin verdiği acı büyük olduğu için deve dile gelir:
“Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?”
Dışarıda bulunmanın zorluğunu iyi ilen bedevi zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve:
“Peki, başını çadıra sokabilirsin” diyerek kapıyı bağlayan düğümleri açar. Durmak bir yana, fırtına daha da artarak gemi azıya alır. Deve, sahibine tekrar yalvarır:
“Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.”
Bedevi biraz tereddüt eder ama bu isteğe de peki der.
Fırtına sanki sonsuza kadar sürecek gibidir. Deve bu kez, daha acıklı bir sesle yalvarır:
“Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver.”
Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma bedeviden önce deve tepki gösterir:
“Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...”
Lider kimdir? Lider, devenin başını dahi çadıra sokmasına izin vermeyen insandır.
Atatürk’ten sonraki bütün liderler, devenin başını çadıra sokmasına izin verdiler, şimdi o deve, laik cumhuriyetçileri çadır dışına itiyor!
Paylaş