BİRÇOK doktor arkadaşım var. Bunlarla sık sık, tıptaki yenilikleri konuşuruz.
Bilim adamları sürekli araştırma içindeler. Birçoğu, genetik mühendisliğinin, geleceği yönlendirecek en büyük buluş olacağı kehanetinde bulunuyor. İnsan genetiğinin haritasını çıkarmanın, bilimde yapılacak en büyük atılım olacağı iddiaları her geçen gün kuvvet kazanıyor. Tıptaki yenilikler insanları nereye götürecek? Günümüzde zenginlerin birçoğu “gençlik tedavisi” görüyor. * * * Kleopatra’nın sırf genç kalmak için süt banyosu yaptığını hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki, işe yarayıp yaramadığını anlayacak kadar uzun yaşayamadı. Öldüğünde 33 yaşındaydı. Günümüzde, gençlik ve güzellik uğruna “çamur banyosu, botoks, hormon yenileme ve estetik cerrahi” gibi yöntemlerden de yararlanılıyor. Tıp, sonsuz gençliği yakalama hırsı içinde... Yüz gerdirme, meme ameliyatları, saç ektirme yöntemleri ve yağ aldırma olanca hızıyla devam ediyor, binlerce krem ve losyon reklamıyla beyinler yıkanıyor. * * * Dişlere kaplama, dişsiz ağızlara implant (çivi çaktırma), yeni bir yüz yaptırma... Genelde kadınların, seksi ve güzel görünmek baskısını ruhlarında daha yoğun hissettikleri kesin. Bunların çoğu kocalarını ya da sevgililerini daha genç bir rakibe kaptırmaktan korkuyorlar! Erkekler, revaçta kalmak istedikleri için estetik cerrahiye başvuruyor. Yaşlanmanın izlerini yok ederlerse, gönül işlerinin daha iyi gideceğini umuyorlar. Bazı insanlar üç ya da dört kez aynı ameliyatı oluyor. Bu tür ameliyatlar en çok 8 yıl etkisini koruyor. Buna karşılık bölgesel yüz felci, enfeksiyon, emboli, deri kaybı ve görünebilir yara izleri gibi birçok riski var. Ayrıca ameliyat sonrası kesinlikle normal görünmüyorlar artık... İtici bir görünüşleri oluyor... * * * İleride, genetik hatalarımızı saptamak ve düzeltmek olanağına kavuşacağımız belirtiliyor. İnsan genetiğinin haritasını çıkarmanın, bilimde yapılacak en büyük buluş olacağı, bilim devriminin ilk yapıtaşlarını oluşturacağı söyleniyor. Yeni ilaçlar da öyle olacak ki, sadece belirli genlere etki edecekler. Böylece büyük hastalıklar tarihten silinmiş olacak. Bütün bunlar kulağa hoş geliyor ama ne yazık ki, tıp alanındaki devrimler bir gecede yapılamaz... Tıbbın gelişimiyle birlikte dinsel ve töresel sorunlar da ortaya çıkacak, ahlaki değerler tartışılacak. Birçok insan, yapılan deneylerin Tanrı’nın isteğine karşı geldiği düşüncesinde... Bazı bilim adamları, bu yüzyılın sonunda insanlığın klonlama ya da daha başka yöntemlerle ölümsüzlüğe kavuşacağını iddia ediyor. “Ölümsüzlük” düşüncesinin hoşuma gitmediğini ve bana oldukça gerçekdışı geldiğini söylemeliyim. Bence ölümsüzlük yerine, yaşam süresinin 110 ya da 120’li yaşlara kadar çıkabileceğine inanmak daha akla yakın. * * * Peki, 110 yaşına kadar yaşamak ister miyim? Belki herkes ister. Bana gelince, eğer yaşamımı sürdürecek kuvvete, ayakta kalacak güce sahip olacaksam elbette isterim. Fakat sağlıksız ve sürünerek yaşayacaksam, istemem! Ölüm, bir yerde kurtuluştur! Uzun ömürlü olmak bence yeterli değil. Önemli olan sağlıklı geçirebileceğimiz yıllardır. Hayatım boyunca, ömrünü tekerlekli sandalyede geçirmeye mahkûm olmuş ya da Alzheimer hastalığının felaketini yaşayan insanlara o kadar çok rastladım ki... Böyle bir talihsizliğin, yalnız kendimin değil, düşmanımın başına bile gelmesini istemem. Sağlık, hayatta en büyük zenginliktir.