Paylaş
Aptal saptal şeyleri işaret zannedip, arkasından koşar giderim. Kader denilen şeyi, sadece beraber olacağım adamla özdeşleştirmemse baştan sona benim gerizekâlılığım; orası ayrı mevzu. Arkadaşlarım da biraz bana benziyor; Sevgililer Günü’nde eski aşk acılarımızı sandıktan çıkaralım ki en azından ibret olsun
Üniversite bitmiş, iş hayatına yeni yeni adım atmışım, yeni mezuna göre iyi bir işim var, hayal ettiğim şehirde yaşıyorum. “İşte bu, hayat işte bu” diye çığlıklar atmam gerekirken, içim buruk, içim yarım. Ben paramparça. Çünkü o zamanlar aşkından gözlerimden kan fışkıran çocukla ayrı şehirlerdeyiz. Kesin evleneceğiz, başka alternatifi düşünmek bile saçma. Kısa bir süre sonra yaşadığım şehirde iş bulup, yanıma gelecek. Planımız bu yönde!
Ama bizim küçük bey, bir anda fikrini değiştirdi. Tekrar üniversite sınavlarına girip okumaya karar verdi. Bu yüzden planımızda bir değişiklik oldu, yanıma gelme aşaması biraz uzadı. Uzadıkça bu sıkıldı; uzadıkça buna bir haller oldu; azdı azdı kudurdu. Geldi bana “Mesafeli ilişki sürmüyor, görüyorsun, üzgünüm” gibi birtakım zırvalıklar saçmaladı. Bense söylediklerini yanlış anlayıp, o gece onun yanına gitmeye karar verdim. “Mesafeli olmuyor, yanıma gel” dediğini sanmıştım. Meğer benden ayrılmış.
Şimdi onun yaşadığı şoku da düşünüyorum da... Ertesi sabah, elinde koca bir valizle beni karşısında bulunca, “Yanına taşınıyorum!’ diye ona bir de çığlıklarla sarılınca, kendini kalorifer borusuna asmak istemiştir eminim. Yetmedi, onunla beraber ben de sınavlara girmeye karar verdim. Maksat sevgilime destek olmak. Şans bu ya, aynı okul çıktı ikimize de. İşte kader, işte mucize, Allah bile birlikte olmamızı istiyor. “Senden irili ufaklı bebeler yapıp, soyadını almam için daha başka ne işaretine ihtiyacım var” diyerek ikinci üniversiteyi onunla okumaya karar verdim. Sonuç, ayrıldık... O ikinci sınıfta okulu bıraktı. Yazık oldu. Gitti hemen evlendi. Ben başladığım işi yarım bırakmamak adına okulu devam ettirdim. Üstüne çalışarak, günde dört saat uyuyarak, kredi kartı borçlarım için böbreğimi kime satabilirim diye araştırarak...
Hayatımda yaşadığım en aptal ilişkiydi, en canımı yakan... Her gün “Ben ne zaman, nasıl unutacağım” diye düşündüm durdum. Beni yeterince sevmedi diye her gün “Ondan nasıl intikam alırım” diye düşündüm. Benden vazgeçti diye derisini tırnaklarımla yüzüp, gözlerini dişlerimle çıkarmak istedim. Google aramalarım şunlardı: En etkili beddualar, ayrılık acısı için dua, cesedin kokmaması için ne yaparız...
Sonra ondan intikam almak için blog açtım, yine de kıyamadım. Tamam be, korktum. Ardından orada günlük tuttum. Sonra hoop geldi mi beş kitap. Oldu mu Hürriyet’te bir köşe. “Hayatım bitti, ölüyorum, bir daha eskisi gibi olmayacak hiçbir şey” derken, her şey eskisinden daha iyi oldu. Hayatta en nefret ettiğim insana teşekkür edeceğim neredeyse.
Git dedik iyi ki gitmemiş
Bir arkadaşım var mesela, şirketi iki sene yaşaması için onu Amerika’ya yollamak istedi. Gayet iyi bir maaş, süper bir ev, iyi bir kariyer ile. O ise hepimizin o sıra kafasına iki tane geçirmek istediğimiz şekilde cevap verdi: “Sevgilim askerde, o oradayken kalkıp gidemem”. Gitmedi de; sevgilisinin askerden dönüşünü bir güzel bekledi. Döndükten bir ay sonra beyefendi iş için Hollanda’ya taşındı! Taşındıktan sonra da bir kere bile kızı aramadı. Biz, arkadaşımızın kafasına vurup vurup, “Sana demiştik!” diye onu daha da bunalıma sokmaya çalışırken, çalıştığı şirket battı. Başka bir firmadan, daha büyük bir teklif geldi. O dönem alacağı maaşın iki katıyla şu an evli, mutlu ve çocuğunu hangi ülkede doğuracağını düşünüyor. “İyi ki gitmemiş” diyoruz şimdi Amerika’ya.
Yine böyle üniversitede ‘kötü çocuk’ buldu diye, “Yani senin hayatın tabii, mutluysan sorun yok” diye burun kıvırdığımız bir arkadaşımız vardı. Sevgilisi okulu bitirdi, öğretmenlik için Doğu’ya gitti. Bu da onu yalnız bırakmamak adına okulu bıraktı, arkasından pıt pıt yola düştü. Sevgilisi oraya adapte olamadı bir türlü. Görevi bıraktı, kızı da orda bıraktı; Alanya’da kendine bir bar açtı. “Geri dön” diye o kadar tutturduk ama arkadaşımız geri dönmek yerine, dışardan okulunu bitirip, ‘Doğu’ya nasıl yatırım yapılır’ın peşine düştü ve şu an dünyanın en mutlu insanı.
Yani hayatımıza giren herkesin mutlaka bir nedeni var. En kötüsünün de en iyisinin de. Yaşarken berbat olsa bile sonrasında “İyi ki” diyebilelim en azından...
Paylaş