Paylaş
Yeni edinilmiş erkek arkadaşın evine ilk gidiş her zaman bir dert. Ben mesela evin her tarafına tel tokalarımı bırakarak alanımı işaretliyor, işe oradan başlıyorum
Erkek arkadaşının ‘bekâr’ evine girdiğin o ilk an, adamın mutluluktan öldüğü, kadının ise kendini tedirgin hissettiği, korkunç anksiyete ataklarının baş gösterdiği dakikalar. O beyninin içinde bir milyon şeyin aynı anda dolandığı, ilişkinin ömrünü hesapladığın saniyeler. Gönül isterdi tabii, “Evim benim mabedimdir, buraya değil kız, dişi sinek bile girmedi. Hatta öyle ki annemi kovdum lan” falan gibi cümleler kursun. O yatakta benden önce kimler yattı, o mutfakta hangi kızlar bu salağa yemek hazırladı. Off işkence ya, keşke benden önce kimle beraber olduysa hepsi ölse diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sonra bi de oturup adamın ‘eski sevgilim öldü’ trajedisini kim çekecek diye duamı geri alıyorum.
Ev biraz dağınıkı ama...
Eve girmeden önce o klişe konuşmayı mutlaka yapacaktır: “Ya kusura bakma, biraz dağınık!” Hemen tabii bilinçaltı devreye girer: “Ne güzel götünü toplamaktan aciz bir erkek, tam benlik!” Kadınlar olarak, eş seçme kriterimiz bence böyle çalışıyor. Kendine bakamayan erkek gördük mü bayılıyoruz. Onu düzeltmeye çalışmak en sevdiğimiz şey. Yalnız evi görmeden hemen karar vermeyin dedim. Bi keresinde ‘biraz dağınık’ diye bahsettiği evi gördüm. Bu evi ancak cayır cayır yakacaksın öyle dezenfekte olacak diye düşünmüştüm. Titiz erkek daha sıkıcı, bayramda halanın evine gelmişsin gibi hissediyorsun. “Koltuğa oturmasam mı acaba, yere mi otursam ne yapsam” diye böyle bir rahatsızsın. Kadının titizi makul de erkeğin bi de siniri oluyor ya, amaaan çekilecek çile değil.
İlk olarak banyoya bakıyoruz. Erkekler paslanmış jilet bıçaklarını bile atmaya üşenen varlıklar nasıl olsa. Orada mentollü market şampuanının yanında duran, pahalı bir şampuan varsa eski sevgilisindendir. Şampuan bitmek üzereyse demek ki ilişki uzun sürmüş. Yok yeni açılmışsa kız fazla uzaklaşmış olamaz, büyük iht imal yeni ayrılmışlar. Lavabo kenarında tel toka falan bırakmışsa, ya bilerek yapmış ya da beraber düğüne falan gidecek kadar ciddileşmiştir ilişkileri. Tel toka mı kaldı Allah aşkına! Bu arada kısa saçlarım olmasına rağmen, çantamda bir avuç tel toka vardır. Sevgili evine gittiğim zaman ilk yaptığım şey, o tokaları evin belli bölümlerine serpiştirip, köpek gibi ‘burası benim’ işaretlemesi yaparım.
Girmeyin şu mutfağa
Ardından mutfak. Lütfen, ‘ay ben hazırlarım, sen dur’ türünden bir şeyler yapıp, adamın mutfağına gitmeyin kızlar. Sizin yüzünüzden biz beceriksiz sayılıyoruz. Bir arkadaşım vardı, çocukla tanıştığı gün kuru fasulye pilav yapmıştı. Ayı mısın ya kızım sen! Bu tip şeylerin bir zamanı olmalı. İlk gün takılan tek taş gibi, “Ne oluyor lan” diye bi afallıyor insan. Bol şarap kadehi, viski bardağı az tabak çanak varsa. İki kez daha düşün, “Ben burada ne yapıyorum” diye. Hatta ben sana ilişkinin nasıl biteceğini söyleyeyim. Bi gece telefonunu karıştıracaksın. Facebook mesajlarında geçmişe gideceksin, ona buna yazdığı “Bir film izleriz” ile başlayan sonra yalvarmalara dönen yazışmalarını okuyup, gece uykusunda onu boğacaksın.
Kitaplık kurcalamak bu hayatta en sevdiğim şey. “Bir insanın kitaplığına bakarak, onun karakterini çözebilirsiniz” diye bir laf mutlaka söylenmiştir sanırım. Kitap okuma oranına bakınca, bi de üstüne erkeklerin sanki büyük marifetmiş gibi, “Ben kitap okumayı sevmiyorum ya, odaklanamıyorum” diye salak salak konuşmaları olunca bu madde biraz eksik kalıyor. Kitaplığı olmayan bir adamsa ne bileyim şimdi, senin de aklını çelmek istemem ama olmaz sanki. Kişisel gelişim kitaplarıyla dolu bir kitaplığı varsa da koşarak uzaklaş derim oradan. Orta sehpanın üstünde bir adet ‘Kürk Mantolu Madonna’ varsa, bir önceki madde geçerli. Sen gece bir telefonunu kurcala bence. Yatak odasına geçecektim ama bu hafta bana ayrılan sürenin sonuna geldik, artık bir sonraki hafta evin geri kalanını birlikte kurcalarız.
Paylaş