Paylaş
Her sahnesinde “Ulan harbiden böyle!” dediğimiz, günlük hayatta yaşadığımız kadınsal korkuları bir bir suratımıza vuran tek kadın! Ve şimdi son filmi, ‘Bridget Jones’un Bebeği’ ile yine aklımızı uçuracak gibi duruyor. Yani umarım uçurur, çünkü buna inanılmaz ihtiyacım var.
Bütün filmlerde kadın kahramanlar dokunulmaz, inanılmaz iyi, hepsi ‘Binbir Gece Şehrazat’ modeli. Vefakâr, dünyanın kötülükleri karşısında dimdik duruşunu bozmayan, aklından kötülük bile geçmeyen tiplerdi. Yani korkunç derecede tiksindirici! Öfff normal hayatta da kusursuz gibi davranan insanları sevmediğim için, ekranda ya da okuduğum kitapta böyle karakter görünce suratlarına dolu dolu kusmak istiyordum. Ama Bridget Jones öyle mi? Kiloları, sürekli yaptığı hataları, hayalleri, istekleri, uğraşları... Hepsi sıradan bir kadının isteyeceği kadar. Ne bir eksik ne fazla. Her kadın gibi aşk isteyen, aşkının yanında biraz kariyere de hayır demeyen bir kadın. Üstelik ekranda görmeye alışık olduğumuz tiplerden farklı. O yiyip yiyip kilo almayanlara benzemiyor bir kere. Sigarayı bırakmak için uğraşıyor. Öyle trajik bir aile geçmişi de yok. 30 yaş sendromunu, yalnızlık korkusunu, o histerik bunalımları ondan daha iyi kim anlatabilirdi? Onu sevmemizin en büyük nedeni sıradan olmasıydı. Bize sıradanlığı sevdirdi. Normal olanı!
HAYATIMIN BRİDGET KISMINDAYIM!
Ama gel gör ki bu son fragmanı izlediğim zaman biraz üzüldüm. Sonra o üzüntüm anksiyetemin pıtır pıtır atmasına neden oldu. Bridget Jones yaşlanmış! Bildiğin eli öpülesi teyze olmuş. Fragman ilerledikçe kalbimin hızlı atışları arttı. Bridget Jones ilk filmini çıkardığı zaman 15 yaşında, dudağıma parlatıcı sürerek okula gitmeyi direniş zanneden şapşaloz bir kız çocuğuydum. Ve hayatımın hemen o kısmına geçmek için canımı bile verirdim. Okulu bitirdiğim, iş bulduğum, üstüne bir de tüyü bitmemiş çocuklara âşık olmak yerine, ‘adam gibi adamları’ seveceğim kısım. Ve şimdi hayatımın Bridget kısmındayım. 15 yaşındayken büyümeyi bu kadar arzulamak mantıklıyken, şu an bir fragmanla daha ilerlemesem mi acaba diye bir korku sardı her tarafımı. Aslına bakarsan ben de kendi Marc Darcy’mi bulmuştum. Onun biraz tıknazı ama olsun. Ülkenin en iyi gazetesinde köşem var. Kendi hayat hikâyemi yazdığım beş kitabım var. Bir de filmim var. 15 yaşında kurduğum hayallerin baya üstündeyim. Allah bereket versin.
SANA GÜVENİYORUM, BENİ YARI YOLDA BIRAKMAYACAKSIN!
Ama işte, fragmanda yine tek başına mum üfleyen Bridget’i görünce... Dedim, “Hayatımın bu evresinde kilitlenip kalmak istiyorum.” Buna kırışıklar da dahil. Kazayaklarım yeni yeni kendini göstermeye başlamışken daha ilerlemezse inanın çok sevinirim. Derin bir nefes aldım ve izlemeye devam ettim. İzledikçe daha çok sevdim. İzledikçe belki de bundan bir 15 sene sonra hayat daha güzel şeyler gösterecektir diye umutlandım... Demeyi çok isterdim ama maalesef! Bütün dünya sorunları kafamın içinden geçti. Yaşlanma korkum, savaş çıkarsa ne yaparım, yaşlı başlı kadın halimle nasıl düşmanla çarpışırım diye paniklemeye kadar vardı. En son artık, ya 15 sene sonra Dünya’yı uzaylılar basarsa ve bacaklarımdaki kireçlenmeden dolayı onlardan kaçamazsam diye gözlerim dolunca... Gerizekâlı olduğumu düşünerek, evhamlarımı geride bıraktım. Bridget Jones sağ olsun, yine bir korkumu harekete geçirdi. Geçmiş filmlerinde yalnızlık korkumu tetiklerken.... Ya kimse beni sevmezse diye kesik kesik nefes almalarıma neden olurken.... Kesin ruh ikizimi başka biri çatır çutur yediği için çocuk beni bulamıyor, gibi korkularım; şimdi yaşlanıp buruş buruş olma korkusuna dönmüş. Ve eminim, izledikten sonra “Hayatımın diğer Bridget kısmına geçmek istiyorum!” diye çığlık atarak sinemadan çıkacağım. Sana güveniyorum, beni yarı yolda bırakmayacaksın. Her ne kadar yaptırdığın estetikleri beğenmesem de biliyorum, yine ağzım bir karış açık, sana âşık şekilde filmi bitireceğim. Seni seviyorum, benim tombul sarı kızım.
BİZ KADINLAR BRIDGET JONES’TAN NE ÖĞRENDİK?
Tenrengi korkunç korseli bir don giydiğimiz gece seks yapma ihtimalimiz daha fazla...
Kötü zannettiğimiz adam aslında beyaz atlı prensimiz çıkabilir, beyaz atlı prens diye bağrımıza bastığımız ise şerefsizin teki...
Kendimizi en şişman, en değersiz hissettiğimiz anda bile iki yakışıklı bizim için kavga edebilir.
Kıskançlık bizim özgüvensizliğimizden değil; adamın karaktersizce davranışları yüzündendir.
Şanslıysak, korkunç aile toplaşmalarında ideal kocayı bulabiliriz.
Paylaş