Paylaş
Kendine en son ne zaman bayramlık almıştın? Bayramın senin için anlamı tatil mi? Kredi kartı borcun yüzünden bu sene de ana baba eli öpemedin mi? Yoksa şu an pijamayla evin içinde yalnız bir şekilde oturuyor musun? Selam olsun sana, ‘nerede o eski bayramlar’ ile ‘Allah’ım bu işkence ne zaman bitecek’ dönemi arasında sıkışmış kardeşim.
“Ayy çocukken bayramlar ne güzeldi, teknoloji öldürdü efendim geleneklerimizi, kapı kapı dolaşır şeker toplardık” geyiklerini yapmayı çok isterdim ama vallahi içim çürümüş benim. Çok ayıp ama bu bayram, “Arife günü yola çıkılmaz, uçak biletleri almış yürümüş, babam affetsin artık beni” dedim. Bir yandan vicdanım sızlıyor, diğer taraftan da korkunç bayram klişelerini yaşamadım diye seviniyorum açıkçası.
Bir kâbus maddesi olarak, misafir çocukları! Başka bir gezegene savaş açsak, asker olarak bunları yollayabiliriz. Etrafta gereksiz yere koşturmaları, fazla enerjiden nereye çarpacaklarını şaşırmaları, sürekli çişlerinin gelmesiyle annelerini delirtirler. Kadıncağız da bu susmak bilmez veletleri susturmanın çaresini ne hikmetse bende arar: “Ablası ya bi bilgisayarını ver de oynasın şu çocuk.” Düşüncesi bile alnımda damar kabarttı.
Laptop’u balkondan aşağı atarak çocuklardan kurtulduk diyelim, akraba sorgularından kurtul bakalım kurtulabiliyorsan. Bir de böyle aşağılar gibi soruyorlar ya beni deli ediyorlar. Sanki kendisi okulu birincilikle bitirdi, profesör oldu, üstüne dünya güzellik yarışması birincisi olan kızla evlendi, IQ’su yüksek bebeler yapmış gibi: “Okulu ne yaptın? Bitmedi di mi hâlâ, ben diyeyim bu bitiremez okulu,” “Eee daha evlenmedin mi sen, valla evde kalacaksın kimse almayacak seni”, “İşi ne yaptın? Ne kadar maaş veriyorlardı sana, zam yapmayacaklar mı?” En son böyle bir sorgudan sinir krizi geçirerek kurtulmuştum. Şimdi bensiz her akraba yemeğinde, “Ayy aklını kaybetti kız, koca bulamadı diye oldu hep işte bunlar” diye konuşuluyor.
Bir de evin kadınlarına yardım etme olayı var. “Kızım bir odadan çık yüzünü görelim” diye bir giriyor olaya, sonra kurtar yakanı kurtarabilirsen. Yine yüzümü kimse görmüyor, mutfaktan çıkamıyorum çünkü. Bir de üstüne on senedir kocasından şikâyet edip, bir türlü boşanmayan yengemin dertlerini dinliyorum.
Hayatında ilk kez gördüğün uzaktan akrabayla yalnız kalma anı da korkunç. O sessizlik, ne konuşacağını bilememek, televizyonu mu açsam, odadan çıksam ayıp olur mu, burnumdan nefes verirken ıslık gibi bir şey çıkıyor onu duyuyor mu?
“Başını şu telefondan kaldır artık” tuzağı var ki off. Kafamı kaldırdığım an, o telefon halka açılır hale geliyor. “Şunu bi aç bakayım” diye biri başlıyor, emekli amcama twitter’ı anlatırken buluyorum kendimi.
Günlük bayram gezintisi bitip, babamın evde televizyon karşısında “Uyumuyorum ben” diye horlama saatlerine girdiğimiz sıralarda fırsat bu fırsat diye, “Ben Cansu’yla çıkıyorum” diyorum. Gözlerini belerte belerte bana bakıyor. Sanki Cansu’ya Nutella sürüp onu kırbaçlayacağımı söylemişim gibi bir kükreme!Üniversiteyi şehir dışında okumuşum, hatta üstüne iş-güç sahibi olmuşum. Hâlâ “Dışarı çıkıyorum” dediğim an aynı tepki!
Ama yine de güzel bunlar. Bakma, çocukken de hep işkenceydi aslında. Bayramlığını kirletirsen annenden yiyeceğin papara, ‘o şekerlerle mideni bozma’, büyük kuzeninin sana yaptığı işkenceler, yanaklarını öpen tükürüklü teyzeler... Onları düşündükçe şimdi ‘ne güzeldi’ diyorsun. An gelecek bu içimi kıyıyorlar serzenişlerimize ne güzel anlardı be diyeceğiz. Aile güzel şey, harçlık vermeseler bile akrabalar da güzel aslında...
Paylaş