Paylaş
Doğurmadan hemen önce, bekleme anında “Acaba bakıcıya ihtiyacım olur mu” diye aldı beni bir düşünce. Yani, işin açıkçası hayatımda elime bebek almadım. Çocuk hiç bakmadım. Bunu doğurmadan hemen önce fark etmiş olmam da çok tatlı oldu gerçekten. Acaba diğer aileler bakıcılarıyla nasıl yaşıyor, nereden buluyor, nasıl güveniyor diye şöyle internetten yüzeysel bir araştırma yapayım dedim. Annelerin birbirlerine bu konuda akıl verdiği kadın forumlarından başladım. Bir kere Türk bakıcıya hepsi ‘hayır’ diyor. İlk olarak ücretleri çok yüksek diye; yatılısını bulmak çok zor ve her şeye çok müdahale ediyorlar diye devam ediyor istememe nedenleri. Genelde Filipinli, Özbek ve Türkmenlerden tercih ediyorlar. Her meslekte iyi-kötü insan olacağı gibi bakıcılıkta da mevcut tabii. Kendi çocuğunu teslim edince kılı kırk yarıyorsun doğal olarak. Ama bizim kadınların, bakıcılarla ilgili birbirlerine verdiği akılları okuyunca biraz ürperdim. Tabii ki iyi aileleri konu dışı bırakıyorum ama şu yüzyılda bakıcılığı kölelikle karıştıran kadınlar var.
Bir de pasaport saklama mevzuu var. Sebebini anlamadığım bir şekilde, kadınlar birbirine sürekli olarak bu şekilde akıl veriyor. Sanırım kaçacaklar diye korkuyorlar. “Asla pasaportunu vermeyin!” İlk olarak hemen herkes bunu yazmış.
İzin günleri mevzuu
Normal olarak bu kadınların bi izin günü olmalı. Ama bizimkilerin o bir güncük gözlerine inanılmaz batmış. Hatta bir tanesi, “Pazar günü öğlen 12.00’den 18.00’e kadar izin verin sadece. Nereye gittiğini mutlaka size haber versin” diyor. Bakıcısı sosyal olursa işini iyi yapamayacağını düşünüyor çünkü. “Arkadaşı, dostu olmasın, hele sevgilisi asla! Ajanstansa diğerleriyle görüştürmeyin, birbirlerine akıl veriyorlar” demiş. İşin kötüsü diğer kadınların bu duruma inanılmaz hak veriyor olması.
“Telefonunu sürekli kurcalayın, dolabını araştırın, odasına kamera koyun...”
Biraz haddini bilecekmiş!
İnsan, ‘madem bu kadar güvenmiyorsun, neden inatla bakıcı tutuyorsun’ diye düşünüyor. Ne bileyim, kocamızın telefonunu bile kurcalarken ‘Ayıp’ diye vicdan yapıyoruz. Evde çalışanın telefonunu kurcalamak nedir yani? “Odasına televizyon koymayın. Akşamları fazla televizyon izleyebilir.” Bir de bu kadınların biliyorsunuz, bütün ailesi memleketlerinde. Doğal olarak aileleriyle telefon ya da internette konuşuyorlar. Bunu da istemiyor aileler. Kadının elinden gün içinde telefonunu alan bile var. Bir de kapısının altından kuru ekmek su atın kadına. Hapishane hayatını öyle yaşasın bari.
Ayrı masalarda yemek yeme mevzuu kişiseldir sanırım, yani bilmiyorum. Çocuğuma ablalık eden, evde beraber yaşadığımız birine “Sen ayrı yerde ye” diyemem sanırım. ‘Aşk-ı Memnu’ gibi bir köşkte yaşamıyorsam tabii. Bu konu da biraz sorun olmuş, nerede yediklerinden çok ne yedikleri. Bir tanesi, bakıcısının çok şımarık olduğunu, o yüzden onu kovduğunu anlatmış. Şımarıklık dediği şey, “Şekersiz kola alabilir misiniz?” diye sorması. O kimmiş, ne içeceğine karar verirmiş. Kendi ülkesinde nasıl yaşadığını hemen unutmuş. Biraz haddini bilecekmiş.
Evladımızı emanet ettiğimiz, ailemizin içine aldığımız kişiye köle muamelesi yapmak doğru değil.
Paylaş