Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Yatağan Termik Santralı’nın iki ünitesi zehir saçamadan devre dışı bırakıldı

Bu başlık doğru değil, çünkü onu ben uydurdum! O ancak gelişmiş ülkelerdeki meteorolojik hizmet anlayışı ve risk yönetimi ülkemize yerleşince doğru olacak.

Şimdilik, son olarak geçen hafta olduğu gibi, ‘Termik santral yine zehir saçtı; hava kirliliği tehlikeli boyutlara ulaştı. Yatağan termik santralının iki ünitesi devre dışı bırakıldı’ şeklindeki başlıklarla idare etmek zorundayız.

Eylül 2004’teki haberlere göre, termik santralların külleri hem hava sahamızda uçuşuyor, hem de kıta sahanlığımızda yüzüyor. Önceleri zehriyle sulara gömülen MV Ulla adlı gemiyle Yatağan Termik Santralı’ndan saçıldığı söylenen zehir arasında bir ilişki kuramamıştım. Meğerse İskenderun Körfezi’nde bekletilen ve yer yer çürüyen Saint Vincent bandıralı MV Ulla adlı geminin batan 2200 ton yükü de termik santral baca kurumlarının oluşturduğu toksik atıkmış. Yatağan, hava kirliliğinden kurtulamıyor. Bu kez de santralda kalitesiz kömür kullanılmasından dolayı ‘ilçenin üzerine kül yağdı’ başlığıyla 14 Eylül 2004 tarihinde çıkan haberlere kadar ‘İspanyollar bu külleri gemilere yükleyip sağa sola göndererek def ederken biz ne yapıyoruz?’ diye düşünüp duruyordum.

Son haberlere göre, ‘Muğla’nın Yatağan ilçesindeki termik santralın baca gazı arıtma tesisi uzun zamandır çalıştırılmayınca, ilçedeki hava kirliliği arttı. Gün boyunca yapılan ölçümlerde, kükürt dioksit oranının yüksek seviyelere çıkarak 700 mikrogram/metreküpe ulaştı. Kükürt dioksit oranı tehlikeli seviyeye ulaşması üzerine harekete geçen yetkililer santralın ünitelerinin çalıştırılmaması gerektiğini bildirdi. Bu talimatla, üç ünite olarak çalışan santralın iki ünitesi devre dışı bırakıldı.’

ÇÖZÜM OLARAK RÜZGAR BEKLENİYOR

Aslında bu tür haberler ve sözde çözümler hiç yeni değil. Örneğin, ‘Yatağan’da yine kükürt dioksit oranı sınır değerleri aştığı için Yatağan halkı yoğun hava kirliliği yüzünden endişe yaşadı.’ ‘Otuz bin kişi göz göre ölüme mahkum ediliyor! Otuz bin kişi tam 22 yıldır aynı faciayı yaşıyor! 22 yıldır buna seyirci kalınıyor!’ (Yalçın Doğan, 2/11/2000, Milliyet) Buna neden olarak; ‘Muğla’nın Yatağan ilçesinde, Yatağan Termik Santralı’nın baca gazlarının filtre edilmeden boşaltılması yüzünden baş gösteren ve kükürt dioksit oranının zaman zaman normalin altı katına çıkması gibi ciddi boyutlara varan hava kirliliğinin günlerce sürmesi’ gösteriliyor (YENİ BİNYIL, 2/11/2000). ‘Anonslarla halkın sokağa çıkmaması istendi, okullarda teneffüs yapılmadı. İnversiyon, saat 11.55’te rüzgárın çıkmasıyla bozuldu.’ (2/11/2000, Radikal).

Yukarıdaki haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, kükürt dioksit oranının sınır değerleri aşmasına neden olarak çoğu kez ‘Yatağan Termik Santralı’nın bacalarından çıkan zehirli kükürt dioksit içeren gazlar ve sabahları meydana gelen inversiyon’ gösteriliyor. Çözüm olarak da (sadece kriz yönetimi mantığıyla) yoğun bir kirlilik yaşanıp zehirlenme tehlikesi baş gösterdikten ve çevre kirlendikten sonra santralın kapasitesi düşürülerek rüzgarın çıkması bekleniyor.

Anlaşılan bu konuda da ‘Türk’ün aklı sonradan gelir’ özdeyişine uygun bir şekilde hareket ediyoruz. Yine çocuk doğmadan don biçmiyor; dereyi görmeden de paçamızı sıvamıyoruz! Sabah olunca pencereden kafanı çıkartıp derin bir nefes çekeceksin. Pencereden bakınca santralın uzun bacasının ucunu görüyorsan ya da ciğerlerine doldurduğun kükürt nedeniyle havasız kalıp ceviz gibi bembeyaz kesilmiyorsan sorun ve önlem yok...

Halbuki bu bölgenin yüksek basıncın etkisine gireceği ve/veya inversiyon oluşabileceği günler öncesinden belirlenerek bu tür önlemler (önceden) zamanında alınabilirdi. Sonbaharda açık geçen gecelerin sabahları sis, güneşli gün boyunca pus ve mist ve akşamları da kızıl bir gün batımını meteorologlar önceden kestirebilir. Yüksek basınç merkezlerinde havanın yere çöktüğü, rüzgarsız ve bulutsuz gecelerde de ayaz nedeniyle toprak yüzeyinin aşırı soğumasından dolayı kuvvetli inversiyonların (Dikkat! ‘Enver Ziya’ değil! Sıcaklık terselmesi) oluşacağı da tahmin edilebilir. Yeter ki birileri istesin...

HAVAYA ATILAN HER ŞEY YERE GERİ GELİR

Havadaki kirleticiler, atmosferin alt tabakası içerisinde yayılarak meteorolojik şartların kontrolüne girer. Diğer bir deyişle, hava kirliliği problemi yüzey şekilleriyle birlikte meteorolojik değişkenlerin kontrolünde gelişir. Gerçekte, hava kirliliği problemlerinin tehlikeli boyutlara ulaştığı günlerde, genellikle, atmosfere salınan kirleticilerin miktarındaki artış değil, bazı hava şartlarının değişmesi en önemli rolü oynar. Bu nedenle günlük hayatta atmosfere salınan kirleticilerin miktarı değişmediği halde, hava kirliliğinde (inversiyon gibi) meteorolojik şartlarla beraber günden güne değişiklikler olduğunu gözler ve tahmin ederiz.

Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde enerji ve sanayi tesislerinin bacalarından çıkan duman ve gazların değişen meteorolojik şartlara göre (bir kaza anında ve normal günlerde) nasıl yayılacağının ve ortaya çıkabilecek olası risklerin önceden belirlenebilmesi için bu tür tesislerde uzman meteoroloji mühendisleri çalıştırılır. Benzer şekilde, özel meteorolojik analiz ve tahminler ile gerekli olan hava kirliliği uyarılarının halka zamanında yapılabilmesi ve tehlikeli durumlar ortaya çıkmadan önce ilgili kurumlar tarafından önlem alınabilmesi için ‘Çevre Koruma’ vb. birimlerde de bu konuda uzman kişilerin bulundurulması gerekir...

Ayrıca bir elmanın kabuğu gibi çok ince olan atmosferimiz, dipsiz bir kuyu değildir. Fabrika bacalarının uzunluğuna da aldanmamalıyız. Havaya atılan her şey yere geri gelir. Bazen de asit yağmuru gibi daha tehlikeli olarak geri dönerler. Sonuç olarak normal bir insanın günde soluduğu 15 kg. hava, artık sadece hava değildir; içinde ne ararsan var!
Yazarın Tüm Yazıları