Göller, dereler kuruyor, nehirler küçülüyor. Susuzluk hayatın hemen her alanında büyük sıkıntılara yol açıyor.
Senaryolar, gelecekte sorunun daha da vahim boyutlara ulaşacağını gösteriyor. Ancak, hiçbir şey için geç değil! Susuzluk için hepimizin alacağı küçük önlemler var.
Çocukluğumuzda gürül gürül akan dereler, çaylar çoktan kurudu. Ya içinde her yaz yüzdüğümüz, kıyısında oturup manzarasına dalıp gittiğimiz göller? Maalesef onların da yatakları artık boş. Kenarlarındaki ağaçlar, bitki örtüleri ve gölün varlığıyla yaşayan doğa içindeki tüm canlılar da onunla birlikte yok oldular... Öyle görünüyor ki, bir daha eski günlere döneceği de yok...
Felaket tellallığı değil yaptığım. Geçen yıl Yuvacık, Tavas, Seyfe, Eber, Beyşehir, Çavuşçu, Meke, Akşehir gölleri, İvriz Çayı kurumuştu. Balıkçılar Akşehir Gölü’nde hububat ekmeye başlamıştı. Yalnız bizde değil, dünyanın hemen her köşesinde benzer gelişmeler yaşanıyor. İşte bu nedenden dolayı, şu anda dünya nüfusunun üçte biri su ve içme suyu kıtlığı yaşıyor. Su kıtlığı, hastalıklara, beslenme sorunlarına ve tarımda üretim düşüklüğüne, dolayısıyla kıtlığa yol açıyor...
Geçen yaz yaşadıklarımız bu senaryoların habercisiydi adeta... Türkiye’nin başkenti susuzluktan çaresiz kalırken, diğer büyük kentler de benzer bir tablonun kıyısından döndü. Artık hava durumu bültenlerinde barajların doluluk oranları aktarılıyor. Bundan sonraki dönemde bültenlere daha neler girecek kim bilebilir ki? Belki de kişi başına içilmesine müsaade edilen su miktarlarını il il verecekler!
SEL BİLE KURTARAMAZ
Peki ya geçen yıl kavurucu sıcakların arkasından yağan yağmurlar derdimize çare oldu mu? Ne yazık ki hayır! Örneğin normalde İstanbul’daki aylık toplam yağışlar şöyle: Kasım 85,5 kg, Aralık 107,5 kg, Ocak 86 kg, Şubat 72 kg, Mart 62,4 kg, Nisan 45,5 kg, Mayıs 32 kg, Haziran 24,5 kg, Temmuz 23 kg, Ağustos 25 kg... Diğer bir deyişle, İstanbul gibi Akdeniz iklimi süren bölgelerimizdeki en yağışlı ayları kuraklıkla geri bıraktık. Altı aylık uzun vadeli hava tahminlerinden, mart ve nisan yağışlarının mevsim normallerinde olacağını görüyoruz. Barajlarımızda şu anki su seviyesi geçen yıla oranla düşük. Eksiğin bahar yağışlarıyla tamamlaması mümkün değil. Barajların normal su seviyesine ulaşması için (Allah göstermesin!) birkaç büyük sele ihtiyacımız var.
Bütün bunları siz okurları paniğe kaptırmak, birilerini suçlamak veya ortalığı birbirine katmak için yazmadım. Kuraklık, iklim değişikliği ya da halk arasındaki adıyla küresel ısınma, su kıtlığının pek çok nedeninden sadece birisidir. Su kıtlığının en büyük nedeni biziz! Şu anda sanki her şey normalmiş gibi davranıyoruz. Hálbuki eğer önümüzdeki yaz içecek su bulmak istiyorsak hemen bu günden itibaren önce birey olarak çok ciddi şekilde su tasarrufu yapmalı, sonra da yönetimlerden gerekli tedbirleri almasını ısrarla istemeliyiz.
ABD, İngiltere ve Japonya’da aldığım Afet Yönetimi eğitimlerine göre risk yönetimi uygulanmadan, (sadece kriz merkezleri olan ülkemizde olduğu gibi) tek başına uygulanan kriz yönetimlerinin iki aşaması vardır; vurdumduymazlık ve panik. Bu durumda şu anda her şey normalmiş gibi bu kurak gidişata karşı olan vurdumduymaz tavrımız esas yazın bizdeki paniğin nedeni olabilecektir. Benden söylemesi.