Ramazan vesilesiyle Kuran’daki yağmurlu açıklamalar
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bu yıl İslam áleminin kutsal ayı ramazan başlamadan bir gün önce İstanbul’da sağanak yağmurlarla birlikte birçok ev ve işyerini su bastı.
Televizyonun karşısında kaplarla su boşaltanları, otomobiliyle sel sularında mahsur kalanları seyrederken dinimizde yağmurla ilgili neler söylendiğini merak ettim.
Şüphesiz esas kaynak olarak Kuran-ı Kerim’e bakmalıydım. http://www.kurandaara.com/ web sitesine baktığımda Kuran’ın 5 farklı Türkçe meali olduğunu gördüm. Yağmuru unutup bir an için Kuran-ı Kerim’in nasıl ve kimler tarafından Türkçe’ye çevrildiğini merak etmeye başladım. Bunu, geçen sene Diyanet İşleri’nin çok eski bir başkanına da sormuş, ama kısa bir sürede derdimi ifade edemediğim için net bir cevap alamamıştım.
Ülkemizde "tavuk döner"in, "chicken translation" ya da "May Day!"in, "Mayıs Günü" gibi tercüme edilmesine benzer bir şekilde ilgili konuyu ve dili çok iyi bilmeden her önüne gelenin sözlüğü açıp yaptığı çok kötü tercümelere örnekler var. Aslında tercüme, "bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek" demek değildir. Bu nedenle hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz; önemli olan, konuyu doğru bir şekilde aktarabilmek veya açıklayabilmektir. Kuran’da, örneğin yağmurdan en az 43 yerde bahsediliyor. Bu durumda bana göre yağmurla ilgili ayetleri, din adamları/alimleri tek başlarına değil; mutlaka konunun yetkin insanlarıyla birlikte açıklamaya çalışmalı.
*
Örneğin, Araf Suresi’ndeki (57) yağmurdan Kuran-ı Kerim’in Türkçe meallerinde şöyle bahsediliyor: Diyanet; "O, rüzgárları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. Nihayet rüzgárlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde (yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz..." Muhammed Esed; "Yaklaşan rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgárları gönderen O’dur; yağmur yüklü bulutlar toplandıklarında, onları çorak bölgeye doğru sürükleyip bu yolla su indirelim..." Suat Yıldırım; "O’dur ki, rahmeti olan (yağmurun) önünden müjdeci olarak rüzgárlar gönderir. Nihayet bu rüzgárlar o ağır bulutları hafif bir şeymiş gibi kaldırıp yüklendiklerinde, bakarsın biz onları, ekinleri ölmüş bir ülkeye sevk eder, derken oraya su indiririz..." diyor.
Bu ayetin hangi mealde doğru veya daha doğru tefsir edildiğine karar vermek benim hiç haddime değildir... Ama bu ayeti tefsir etmeden önce (tanıdık, rastgele veya profesör unvanlı herhangi birine değil!) bulut ve yağış fiziği konusunda gerçek anlamda bilgili bir atmosfer bilimciyi bulup "bana yağmuru anlat" diye bir sorsaydılar, kelimelere yükledikleri anlamlar ve dolayısıyla yaptıkları tefsir belki de farklı olurdu.
Çünkü "yağmur yüklü" bulutlar havadan daha ağır değil; hafiftir! Yağmurun önünde görülen rüzgárlarla yağmuru bir yerden başka yere taşıyan rüzgárlar birbirlerinden farklıdır. Örneğin, İstanbul’a bir soğuk cephe yaklaştığında yağmurdan önce önündeki lodosu hissederiz. Sonra soğuk cephenin yağışını alırız. Fakat bu cephe sistemleri dünyanın batıdan doğuya doğru olan dönüşüne uygun bir şekilde genellikle batıdan gelirler. Bu nedenle biz "Balkanlardan gelen yağış" deriz. Bizim için cephe sistemlerinin en büyük kaynağı Atlantik Okyanusu ve Akdeniz’dir. Buralarda doğup Avrupa ve üzerimizden geçen cepheler, Pakistan ve civarındaki kurak bölgede ölürken de yağış bırakırlar. Cepheleri yönlendiren ve taşıyan ise jet akımları dediğimiz yukarı seviye rüzgárlarıdır.
Meraklısına; bu konularda şu ana kadar bize herhangi bir şey danışan olmamıştır. Ne de olsa herkesin çok iyi bildiğini zannettiği "havadan-sudan" konulardır! Hayırlı Ramazanlar...