Paylaş
Geçenlerde afet yönetimi toplantılarının birinde büyük bir ilimizin yöneticilerinden biriyle karşılaştım. İlindeki yaptıkları afet planı, afet bilgi sistemi, vb çalışmalarını anlatıyordu. Yapılanlar afet yönetimi ile ilgiliydi ama afet yönetiminin temel kavramları yanlış, eksik, yersiz kullanılmış veya gerektiği gibi kullanılmamıştı. Buna “bizim ilde sadece şu konularda çalışan hocalar var” diye bir açıklama getirdi. O an geçirdiğim şok nedeniyle “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslümana farzdır” hadisini hatırlatmak aklıma gelmedi. Maalesef son yıllarda ülkemizde “bana, bize, kuruma göre” diye konuşanları sayısı artmakta. Evrensel standartları, bilimi takip edip uygulamaya ve ezberini bozmaya çalışan yok denecek kadar az...
TÜRKİYE LİSTEDE ÜÇÜNCÜ
Avrupa’da da sellerin sıklığının ve şiddetinin artış göstermesi nedeniyle Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Sel Direktifi’ni 18 Ocak 2006’da teklif edilmiş. Tam adı “Sel Risklerinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi” olan Sel Direktifi, Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi’nin kararıyla 23 Ekim 2007’de kabul edildi ve 26 Kasım 2007’de yürürlüğe girdi. 2003’te yayınlanan Avrupa Çevre Ajansı Raporu’na göre Türkiye, Çek Cumhuriyeti ve Romanya’dan sonra son yıllardaki sellerden Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı bakımından en olumsuz etkilenen üçüncü ülke. Fakat biz hâlâ “sel” mi, yok “taşkın” mı diye tartışıp ezberimizi bozmamak için garip mücadeleler vermek ile meşguluz...
AB Sel Direktifini ben ilk defa GAPSEL projesini yapanlardan duydum. 3-4 Aralık’ta Şanlıurfa’da GAPSEL Projesi kazanımlarının paylaşılması ve ulusal, uluslararası ölçekte sel risk yönetimi yaklaşımları konusunda deneyim paylaşımını amaçlayan Sel Risk Yönetimi Konferansı kapsamında “Afet Yönetimi ve Yasal Çerçeve”, “Sel Risk Yönetimi”, “Afet ve Sürdürülebilir Kalkınma” konuları tartışmalarına katılarak bu projeyi ve ekibibi tanıma fırsatı buldum. Konuyu doğru ve bir bütün olarak ele almışlar...
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Şüphesiz devlet AB uyum sürecinde AB Sel Direktifi’ni izleyip değerlendirerek Türkiye’deki Sel Risk Yönetimi konusunda ilgili yasal ve kurumsal düzenlemelere gidecek. Ben burada konferansın kapanış bildirgesindeki çözüm önerilerini özetlemek istiyorum:
1) Toplum temelli çalışmalarla sel gibi afetlere dirençli toplum oluşturulmalı. 2) Kalkınma, yoksullukla mücadele, çevre ve afetler arasındaki ilişki dikkate alınmalı. 3) Sel ve taşkın gibi afet ve afet yönetimi terimlerinde dil ve fikirbirliği sağlanmalı 4) Sel konusunda ortak format ve risk analizi gibi her konuda kullanılabilir veri üretilmeli. 5) Yapı ruhsatı verilirken sel tehlike ve riski de dikkate alınmalı. 6) Dere ve sel yatakları yer şekillerine uygun zonlama yapılarak korunma lı. 7) Tüm çalışmalara halkla beraber tüm paydaşların katılımı sağlanmalı. 8) MEB ilk ve orta öğretim müfredatına sel konuları da gerektiği gibi alınmalı. 9) Kurumların (mali, teknik ve insan) kapasitesi bütün olarak geliştirilmeli. 10) “Sel Erken Uyarı Sistemi” yaygınlaştırılmalı ve herkes bilinçlendirilmeli. 11) Sel Sigortası’nı da kapsayan “Afet Sigortaları” kanun taslağı hayata geçirilmeli. 12) Tekil afet türleri yerine “Bütünleşik Afet Master Plan”ı hazırlanmalı. 13) AB Sel Direktifleri doğrultusunda 2011, 2013, 2015’e kadar gerçekleştirilmesi beklenen faaliyetlerde tüm ilgili kurumların işbirliği ve koordinasyonu kuvvetlendirilmeli. 14) Geçmişte yaşanan afetlerin unutulmaması ve farkındalık/duyarlılık oluşturmak için görsel bilgilendirme malzemeleri müze gibi yerlerde sergilenmeli...
Konferansta sunulan bildiriler ve proje kapsamında yapılan tüm çalışmalar ile ilgili bilgi ve belgeleri www.gapsel.org sayfasından elde edebilirsiniz.
Özetle GAPSEL de yapıldığı gibi afetler konusunda da dünyanın ortak aklını kullanmalı, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra birey, aile, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını da işin içine katarak, afetler ile en doğru bir şekilde ve hep birlikte mücadele edebilmeliyiz.
Paylaş